KEHF SURESİ IŞIĞINDA DEPREMDEN DERSLER

Selamünaleyküm ve rahmetullah Sevgili dostlarım
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem tarafından her cuma yani her hafta okunması hassasiyetle tavsiye edilen Kehf suresini gelin  bu hafta da depreme dair sorularımıza ışık tutmak niyetiyle okuyalım. Çünkü haftada en az bir kere okumamız tavsiye edildiyse ve bu ilk olarak Arapça bilen ve peygamberin yaşantısına şahit olan bir topluluğa emredildiyse günlük yaşantımıza derman olacak ve her hafta başımıza gelen ya da gelecek olan olayların çözüm noktası olduğu içindir. Şimdi depreme dair hak bir bakış açısı kazanmak için okuduğum zaman hayata dokunmadığı bir alanın olmadığını bir kez daha anladım. Sure'ye baktığımızda ashabı Kehf Musa Hızır kıssası ve Zülkarneyn Aleyhisselam olarak 3 hikayeden ve bu  üç hikayeden biri olan Musa Hızır kıssasında da ayrıca 3 hikayeden bahsediliyor. Bu hikayelerle hayat boyu karşılaşacağımız insanların özet birer profil sunuluyor. Bismillah deyip birinci ayetten başladığımızda görüyoruz ki
Kehf 1.Ayet: (1-4) Hamd olsun Allah´a ki, O, (insanları) kendi tarafından çetin bir azap ile ikaz etmek, iyi iş ve davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için, içinde ebedî kalacakları (cennette) güzel bir ecir bulunduğunu müjdelemek ve «Allah evlât edindi» diyenleri de uyarmak için kuluna (Muhammed´e), kendisinde hiçbir (tezat ve) eğrilik bulunmayan dosdoğru Kitab´ı indirdi.

Hani hep diyoruz ya deprem helak mı? İlahi ceza mı? Ölenlere haksızlık mı olacak? Oluş sebebi ne? Bildiğimiz üzere yüce rabbimizin ayetleri iki türlüdür:

1. Vahyedilen, okunan ayetler anlamında “tenzili ayetler”. Bu ayet kapsamına bütün ilâhî kitaplar ve sahifeler girmektedir ki bunların sonuncusu Kur"ân-ı Kerîm"dir. Tenzili âyetler aynı zamanda “tenzîlî kitaplar”ı oluşturmaktadır.

2. Kâinata yazılan, tabiat kanunları haline getirilen “tekvini ayetler”. Bu ayetlerin kapsamına ise bütün kainat girer ve bu kitaba “tekvînî kitap” denir.

İlk 4 ayete bu cümlelerin ışığında baktığımız zaman anlarız ki Rabbimiz sadece helak etmek azap etmek için değil kendisine iman edip güzel işlerde bulunanları da ödüllendirmek için indirir ayetlerini ve bu ayette bunun için indi. Eksik ve taraflı okursak bu okuyucunun kusuru olur. Aksi takdirde peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin; "Ani ölüm, mümine rahmet, facire nedamettir." [İ.Ahmed]  hadisini de anlamamış oluruz. Neden ani ölümü arzulamadığımız halde mümine rahmettir? Mümin hiçbir zaman ölümü ani karşılamaz çünkü. Bileti kesilmiş ama tarihi belli olmayan bir yolcu olduğunu bildiğinden her daim hazır yaşar. Facir (günahkar) ise ona ölüm ne zaman gelse anidir zaten. Kendini burada kalıcı hisseder...
İlk dört ayetin ışığında anlıyoruz ki sadece helak değil aynı zamanda uyarı ve müjdedir. Mümin üzerine düşen vazifelerini yerine getirdiyse ve depremde vefat ettiyse buna helak gözüyle bakmak insafsızlık ve en hafif ifade ile cehalettir Çünkü Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem yıkık altında kalarak vefat eden müminleri şehitler grubunda saymıştır. Ve birimizin şehit olmaktan duyduğu acıyı ancak bir arı ya da karınca ısırması ya da çimdiklenmekten duyduğu bir acıdir şeklinde ifade buyurmuştur. O yüzden depremde ölen iman ehli için bunun dışında konuşmak bize yakışmaz. Peki bu dereceye nail olan iman ehli kim? 6 ayet bize bu kişileri tanıtıyor
Kehf 6.Ayet: Bu  Kitab´a inanmazlarsa (ve bu yüzden helâk olurlarsa) arkalarından üzüntüyle neredeyse kendini harap edeceksin.

İşte hem kendi uhrevi kurtuluşu hem de insanların kurtuluşu için kendini bu derece yoran emrebil maruf nehyi anil münker'den geri kalmayan duyarsız vurdumduymaz olmayan her müslüman ve elbette önce aile fertlerimiz. Çünkü onlardan ne zaman ayrılacağımızı bilmiyoruz bu konuda uyarımızı geciktirmeyelim.  insanlar da ibret almakta gecikmesin. İnsanlara ölümünden sonra telkin vermek kolay ve olması gereken ama ya aynı hatırlatmayı hayatlarındayken yapmadıysak??? Bu durumda bilen olarak biz de sorumlu olmaz mıyız bu hatırlatmayı bazen ve en önemli şekli ile temsil ederek (örnek teşkil etmek) yeri geldiğinde de tebliğ ederek yapmamız gerekir. Tabii burada efendimizin üslubunu unutmadan o önce yanacaksınız demedi size kurtulacağınız kelimeyi söyleyeyim mi dedi? Kötü üslup doğru sözün celladıdır demiş bir güzel insan bizde en güzel sözü kötü üslubumuzla insanları kaçırır hale getirirsek vebal kime ait olur? Sadece kaçana mı? Örneğin çoğumuz komşumuz ve akrabalarımızı kaybettik şimdi onların ardından içimize bir pişmanlık var mı uyarmalıydım elinden tutmalıydım düştüğünde kaldırmalıydım yoksa kalbimizi yokladığımızda ben üzerime düşeni yaptım duyurdum çağırdım kırmadan incitmeden hakikatleri hatırlattım ben rahatım diyebiliyor muyuz Rabbim güneyi doğuda yaşayan herkese yeni bir sayfa açtı o sayfayı güzelliklerle doldurmak için yap rabbimizden yardım dileyelim...

Gelelim dikkatimizi çeken bir sonraki ayete;

Kehf 7.Ayet: Biz, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir zinet yaptık 

Kehf 8.Ayet: (Bununla beraber) biz mutlaka oradaki her şeyi kupkuru bir toprak yapacağız..

 Kupkuru bir toprak olacak olan süslerin peşine takılıp asıl süslerimizi unutmayalım Süs nedir ki insanın gece yatmadan önce çıkardığı yıkayıp temizlediği bir aksesuar. Yani aslında bizim olan değil üzerimizde emanet duran. Peki ya bu süs için asıl ihmal edilir mi? Elbette ki edilmemeli ahirete taşınmayacak olan süsler burada kalacak hem de yorgunluğu ve hesabı bizimle gidip keyfi bizden sonrakilere kalarak... Peki ya ahirete bizimle gelecek olan süsler nelermiş? Gelin Rasulullah'ın sözlerine kulak verelim;
''Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağırılacaktır.Yüzünün nûrunu artırmaya gücü yeten kimse bunu yapsın” ''Müminin süsü abdestinin ulaştığı yere kadar ulaşır.''  
[Sahih Hadis] - [Her iki rivayeti de Müslim rivayet etmiştir - Muttefekun Aleyh]
Tabi bundan daha öncelikli olarak müminin süsü imanıdır ve Rabbimiz azze ve celle şöyle buyurur;
 Allah size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde süsledi  Hucurat 7
Bu ayet ve hadislerle anlıyoruz ki sahip çıkmamız ömür boyu gözümüz gibi korumamız gereken süsümüz imanımız ve onun beraberinde olan namazımız... Gerisini burada bırakıp gidiyoruz zaten alıp götürmemize ne zaman ne de müsaade var emir geldiğinde.... İhya ettiğimiz evler de son model arabalar da ... Eğer bu süsten mahrumsa kişi Kehf suresinin bir başka ayetinde bize tanıtılan cennetliklerin bileziklerinden ipeklilerinden de mahrum edecek kendini peki burada suçlu kim? 
Kehf 9.Ayet: (Resûlüm)! Yoksa sen, bizim âyetlerimizden Ashâb-ı Kehf ve Ashâb-ı Rakîm´in durumlarını şaşırtıcı mı buldun?

Kehf 10.Ayet: O (yiğit) gençler mağaraya sığınmışlar ve: Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi.
Kehf 11.Ayet: Bunun üzerine biz de o mağarada onların kulaklarına nice yıllar perde koyduk (uykuya daldırdık.)

Rabbimizin o kadar çok mucizesi var ki ashabı kehf'in uyuması onlardan biri sadece. Bugün bir kere daha anlıyoruz pek çok mucizeden biri olduğunu. Günlerce enkaz altında kaldıktan sonra çıkarıldığı zaman ne kadardır buradayım sorusuna 4 -5- 6 gün cevabını alınca şaşkınlıkla çok olmuş demeleri, 4 gün enkaz altında kalan bir kadının öfkeyle bir saattir enkaz altında sizi bekliyorum demesi , 148 saat sonra çıkarılan bebeğin doyurulma altının değiştirilme ihtiyacının nasıl giderildiğini değil 148 saat 148 dakika bile ihmal edilse bir bebeğin yaşayacağı sıkıntıyı düşündüğümüzde Ashab-ı Kehf'i mağarada uyutarak koruyan Allah'ın, henüz vakti gelmemiş insanları da orada dilediği kadar uyutarak koruduğuna şahit olduk. Peki ya ölenler onlar neden korunmadı? Çünkü onlar süresi dolmuş ölüm sebepleri deprem olmuştu. Şu anda ölüme dur diyemediğimize göre bu konuda Allah onlara zulmetti de diyemeyiz. Çünkü iman edenler için şehadet kapısının ardından bir daha dünyaya dönmeyi arzu etmeyecek kadar güzellikler var fakat cümlenin başında da söylediğimiz gibi iman edenler için... Tıpkı rahmetli Haluk Nurbaki'nin söylediği gibi "inanmamak ahirete gitmeye değil cennete girmeye manidir"
Ayrıca ashab-ı kehf'in duasını ihmal etmeyelim dilimizden düşürmeyelim
 “Rabbimiz! Bize katından rahmet gönder ve bize içinde bulunduğumuz durumdan bir çıkış yolu göster!”  amin

Peki madem onlar cennete gitti şehit oldular ağlamayalım mı? Ya da ağlayanları uyaralım mı? Elbette ağlayacağız Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem oğlu İbrahim'in cennete gittiğini bilmiyor muydu? Elbette biliyordu hatta İbrahim süt emme sürecini tamamlamadan vefat etti Allah ona cennette iki süt anne verecektir buyurmamış mıydı? Tüm bunlara rağmen gözlerinin yaşarmış olması bize onların ardından ağlamamızın yanlış bir durum olmadığını ya da imani bir zaaftan kaynaklanmadığını çok net göstermektedir... Yeter ki dilimiz isyana dönmesin elbette ki gözümüzün yaşı da akacak gönlümüz yas da tutacak... Duygu ve mantık birlikteliğini ihmal etmeyelim. Duygular ağır basarsa yas bizim hayatımıza devam ettirmemizi zorlaştıracak kadar uzayabilir.
Mantık ağır basarsa insani yönümüzü makineleştirebiliriz. 
 Kehf 18.Ayet: Kendileri uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmakta idi. Eğer onların durumlarına muttali olsa idin dönüp onlardan kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.

 Evimizin içine girmediği sürece köpek de bir sebep için yaratılmıştır 
Burada köpeğe ait çok açık bir vurgu görüyoruz. Demek ki hayatın dışına itilemez ama evin içine de alınamaz. Bir dönem ciddi bir köpek karşıtlığı yaşadık haklı bir sebeple ne toplum olarak ikiye bölündük yok edilsinler diğer taraftan ise insanüstü bir köpek sevgisi... Peki bu konuda itidal nedir? İşte bu ayeti kerime bize bu itidali öğretiyor. Köpek dünya hayatının bir parçasıdır dünya dışına itilemez fakat tıpkı saldırgan bir insanın ceza aldığı gibi saldırgan bir köpeğin de elbette durdurulması gerekir bunun dışında zarar vermemesi için ağızlık takılması bir yere kapatılması gerekiyorsa elbette bu da yapılır. Fakat tüm bunların yanı sıra eğer böyle önemli bir hatıra anlatılırken bir köpekten bahsediliyorsa ve o köpeğin yeri mağaranın içi değil de önü ise işte köpeğin de hayatımızdaki yeri bu olmalıdır yani evimizi içinde değil dışında ama hayatımızın bir parçası... Biz bunu deprem arama kurtarma timlerinde kullandığımız köpeklerde gördük elbette ki onların çabalarını da yok sayamayız yaratılış amaçlarını yok sayamayacağımız gibi...

Ve bir sonraki ayet;
Kehf 23.Ayet: (23-24) Allah´ın dilemesine bağlamadıkça (inşâallah demedikçe) hiçbir şey için «Bunu yarın yapacağım» deme. Bunu unuttuğun takdirde Allah´ı an ve: «Umarım Rabbim beni, doğruya bundan daha yakın olan bir yola iletir» de.

 Bunu 6 Şubat sabahı çok iyi öğrendik

Geceden sabaha yaptığımız bütün planlar bir sarsıntı ile uçtu duman oldu... Ve O, dilemeden yaprak kıpırdamayacağı gibi O, dilediği zaman dağların dahi kıpırdayacağını bir kere daha öğrenmiş olduk.
06, 02.2023 mıh gibi kazındı aklımıza inşallah demeden adım atmamak... Bu arada 6 surenin 2 ayeti de bakın neye tevafuk ediyor
 Sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm zamanını takdir eden ancak O´dur. Bir de O´nun katında muayyen bir ecel (kıyamet günü) vardır. Siz hâla şüphe ediyorsunuz. (06/02)

Hiç kimse sabah ne kazanacağını bilemiyor gerçekten tıpkı Lokman suresinin son ayetinde belirtildiği gibi.... Planlarımızı yaparken sık sık "Ağızların tadını kaçıran ölümü, çokça hatırlayın." ( Tirmizi 2307.) hadisi şerifini anmak lazım...
Ve 28. ayet bize neyi öğretir biliyor musunuz? En sık vakit geçirmemiz gereken insanları... Gözümüzün önünden ayırmamamız gerekenleri... Kimmiş onlar? 
Kehf 28.Ayet: Sabah akşam Rablerine, O´nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme.
Bu ayeti kerime bize gözümüzü hiç ayırmamamız gereken insanları öğrettiği gibi itaat etmemek gereken karşılarında dik durabilmemiz gereken insanları da gösteriyor. Öğreniyoruz ki bir insanı hakk'a davet etmek adına nezaket sahibi olmakla onun masum insanları ezen küçük gören tavırlarına şımarıkça davranışlarına tahammül etmek aynı şey değil. Ayrıcalık istemek hakkın taliplisine yakışmaz... Kur'an adam seçmeden indi, yağmur toprak seçmeden yağdı. Onlar da kimmiş benim kardeşimi hor görecek de ben onlara boyun eğeceğim

Kehf 29.Ayet: Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz, zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepe çevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!

Kehf 30.Ayet: İman edip de güzel davranışlarda bulunanlar (bilmelidirler ki) biz, güzel işler yapanların ecrini zâyi etmeyiz.

Kehf 31.Ayet: İşte onlara, alt taraflarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Onlar Adn cennetlerinde tahtlar üzerine kurularak orada altın bileziklerle bezenecekler; ince ve kalın dîbâdan yeşil elbiseler giyecekler. Ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri!

 Iman edip güzel davranışlarda bulunanlar da bilsinler ki güzel işler yapanların hiçbir ecrini zayi etmedi. Bir sonraki ayet, onlara alt tarafından ırmaklar akan adn cennetleri vardır. Yani şu anda ardından gözyaşı döktüğümüz kardeşlerimiz sadece ten kafeslerini bıraktılar. Ruhlarıyla şu anda orada dolaşıyorlar. Ama biraz önce dedik ya gözyaşı dökebiliriz. Hiçbir şey olmaz hiçbir sakıncası yok. Yeter ki ağzımızdan kötü cümle çıkmasın. Şimdi onlar o cennetlerde ruhlarıyla dolaşırken biz onlar için üzülüyoruz. Belki onlar da keşke haber edebilsek diyorlar. O yüzden dostlarım bunun özlemi başka şeydir. Bir daha görememe duygusu, hani bir filmde bir şehit çocuğunun babası için kurduğu o cümle  yani dedi bir daha göremeyecek miyim?  Bilmiyoruz ki. O çocuk da bilmiyor çünkü bileti kesilmiş bir yoldayız ama biletin üzerinde saat yazmıyor. Bilmiyoruz. Ama işte bu üzüntü bizi üzüyor. Özlüyoruz. Bu ayrı bir şey. Ama Allah böyle bir müjde veriyor. İşte onları alt tarafından alttan,ırmaklar akan cennetler. Ve tahtlar üzerinde kurularak orada altın bileziklerle bezenecekler. Ince ve kalın dibadan yeşil elbiseler giyecekler. Ne güzel bir karşılık, ne güzel bir kalma yeri. Bunu ilk ayetlerle  beraber düşündüğümüz zaman dostlar ilk ayette ne demiştik?  Bu ayetlerin iniş sebebi uyarı ve müjdeydi. İşte burada hem müjdeyi hem de uyarıyı almış olduk.
Hem uyarı hem müjdeyi duyduktan sonra depremin sadece helak olarak algılamak Allah'ın kullarına zulmettiğini düşünmek ancak görmek istemeyenler için geçerli bir durumdur. Çünkü aynı soruyu soranlar daha önce de kopsun artık kıyamet madem Allah var neden müdahale etmiyor bunca zulme O niye var diye sormuşlardı. Yani insan kendi görev ve sorumluluğunu ihmal edip aklını iptal edince elbette ki bu tarz birbirine zıt sorular soracaktır halbuki giden bebek cennette belki söylesek kesinlikle geri dönmek istemeyecek ama biz ne diyebiliriz ki HER ŞEY GÖRENDİR GÖRENE, KÖRE NE
Kehf 42.Ayet: Derken onun serveti kuşatılıp yok edildi. Böylece, bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü ellerini oğuşturup kaldı. Bağın çardakları yere çökmüştü . «Ah, diyordu, keşke ben Rabbime hiçbir  ortak koşmamış olsaydım!»

 Güvendiğimiz evler mülkler hatta biz...  Keşke Rezzak olan Allah'ı birleseydik tevekkülümüz O'na olsaydı...
Kehf 46.Ayet: Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.

 Süs asıl değildir, yıkar temizler bir köşeye geçersin asıl olana tutun peki ya tamamen süssüz bir hayat mı? Değil elbette yoksa onlar niye verildi? Yeter ki takılıp kalmayalım tıpkı markete girerken bir koli yumurta bir kaç ekmek almaya girip sonra marketin süsüne püsüne takılıp ihtiyacı olmayan birçok şeyi alıp saatlerini geçirip çıkarken de alması gerekeni unutup çıkan kişi gibi olmayalım dünya pazarına geldik ama süse takılmaya değil hepsinden ihtiyaç kadar almaya...
Tabii ki süsten kopuk olmaz. Elbette ki çocuklarımız karşı mahalleye özenmeyecek onlara bu dinin esnekliklerini kolaylıklarını da öğretmek zorundayız ki kimseye imrenmesinler... 10 yaşındaki bir çocuktan derviş haleti beklemek elbette ki bila mümkün elbette ki oynasın zıplasın. Fakat her şey dozunda... 


Kehf 58.Ayet: Senin, bağışı bol olan Rabbin merhamet sahibidir; şayet yaptıkları yüzünden onları (hemen) muaheze edecek olsaydı, onlara azabı çarçabuk verirdi. Fakat kendilerine tanınmış belli bir süre vardır ki, artık bundan kaçıp kurtulacakları bir sığınak bulamayacaklardır.

 Rabbim hep muhlet verir. Bunu değerlendiremeyenlere eyvah! Geçen sene veya bir önceki senelerde toplumda yaşanan bir takım olumsuz olaylar yüzünden pek çoğumuz kopsun artık kıyamet diyorduk. Başımıza taş yağacak hatta yağsın diyorduk. Peki ya şimdi?
Rabbimizin ne kadar merhametli olduğunu verdiği bunca mühletten, ne kadar sabırlı olduğunu  bizim dar zamanlarda öfkeli zamanlarımızda kopsun artık kıyamet dediğimiz o vakitlerde hala bir musibet gelmediğinden anlarız. Anlarız ki Rabbimiz mühlet veriyor kendimize gelelim Rabbimize dönelim. Anı yaşayalım ama anlık insan olmayalım. Çünkü anlık insanlar öfke anında belayı kıyameti hala niye göndermedi diye söylenirken musibet anında da neden merhametsiz neden zulüm ediyor diye söylenmekte halbuki her ikisinin de hikmeti var.
Kehf 67.Ayet: Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin.

 Gayba dair hazırlıksız yakalanan bir mümin de bazı olaylara sabredemeyebilir.

Kehf 68.Ayet: ( İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin?

İşte bu iki ayettir bizi anlık insan olmaktan koruyacak olan. Bu iki ayeti doğru anladığımızda henüz iç yüzünü bilmiyoruz. O yüzden susmak lazım büyük resmi madalyonun arkasını görmedik çok hızlı karar vermemeliyiz tembihinde bulunmamız lazım kendimize....

Kehf 71.Ayet: Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman o (Hızır) gemiyi deldi. Musa: Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! dedi.
 Gemilerimiz niye delindi daha hayırlısını kazanmamız için

Evlerimiz niye hasar aldı daha hayırlı olan cennet evini elde edelim diye bir ikazdı Çünkü biz burada güvenilir sığınak sandığımız evlerimizin öyle olmadığını öğrendik ki asıl tevekkül edeceğimiz varlığın asıl özlemini çekeceğimiz yerin neresi olduğunu bir hatırlayıverelim ve oradaki evler için hazırlık yapalım... Evet burada bir ekmek teknemiz (gemimiz) var ama delindi vaveyla mı edeceğim? Yok yok üzerime düşen onu delenin beni mağdur etmek için değil korumak için olduğunu anlamak üzere kafa yoracağım.
Kehf 74.Ayet: Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın!

 Ölen çocuklar gerçekten merhametsizlik eseri mi?
Olumsuzluklar üst üste ilginç gerçekten gemimizin delindiği yetmezmiş gibi çocuğumuzu da kaybettik merhametsizlik mi değil? Eğer iman ettiysek adımızdan daha Çok eminiz ki o çocuk yaşasaydı hayatı boyunca bulamayacağı imkanlardan çok daha hayırlısını güzelini gittiği yerde buldu. Yalvarsak gelmez artık. Peki ya Ben ne olacağım Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ne buyuruyor bakalım bu konuda;

Ebû Mûsâ el-Eş‘arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kulun çocuğu vefat ettiği zaman Allah Teâlâ meleklerine:

- “Kulumun çocuğunu elinden aldınız öyle mi?” diye sorar. Onlar da:

- Evet, diye cevap verirler. Allah Teâlâ:

- “Kulumun gönül meyvesini mi kopardınız?” diye sorar. Melekler:

- Evet, diye cevap verirler. Allah Teâlâ tekrar:

- “O zaman kulum ne dedi?” diye sorar. Melekler:

- Sana hamdetti ve “innâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn: Biz Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz” dedi, diye cevap verirler.

O zaman Allah Teâlâ şöyle buyurur:

- “Kulum için cennette bir köşk yapın ve ona hamd köşkü adını verin.

Tirmizî, Cenâiz 36

Yani giden evladım bu dünyadan daha hayırlısını bulduğu gibi İbrahim Aleyhisselam gibi bir öğretmen, huriler gibi dadılar, cennet bahçesi gibi oyun parkı bulduğu gibi bana da Rabb'im hamd köşkünü verecekmiş eğer hamd edersem bu duruma... Kavuşmak mı o da vaktini bilmediğim bir süre beklemem gerekiyor.
Bütün bunlar gönülden  inananlar için elbette ... Diğer taraftan ise depremden önce "neden Allah varsa bunca acıya engel olmuyor neden kopmuyor kıyamet" diye sorar depremden sonra "neden çocuklara merhametsiz evi yıkılan insanlar soğukta kaldı diye sorar" Yani sadece Allah'ı sorgular halbuki asıl soruyu kendine sorup hazırlanması lazımken....

Kehf 77.Ayet: Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi.
 Anne babanın Salih oluşu çocuğu hayattalarken de kurtarır öldükten sonra da dileyen iman etsin...

Salih bir anne babanın ölümünden sonra da çocuğu dualarıyla nasıl koruduğuna apaçık örnek... Aynı zamanda karşılıksız iyilik yapmanın lezzeti ve iki ilim sahibine ne kadar yakıştığını görüyoruz. Demek ki karşılığını Allah'tan bekleyerek iyilik yapabilmek en çok da ilim sahiplerine ilim taliplerine yakışıyor.
Kehf 96.Ayet: «Bana, demir kütleleri getirin.» Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi doldurunca): «Üfleyin (körükleyin)!» dedi. Artık onu kor haline sokunca: «Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim» dedi.

 Bir bina yaparken itina ...
Hz. Zülkarneyn'in madenleri kullanırken cimrilik yapmadan ihtiyaç kadar kullandığına şahit oluyoruz yani malzemeden çalmak yok biz fiili duamızı kavli duamızla birlikte yaparız ve buradaki Zülkarneyn örneği bunun en güzel ifadesidir

 Kehf 98.Ayet: Zülkarneyn: Bu, Rabbimden bir rahmettir. Fakat Rabbimin vâdi gelince, O, bunu yerle bir eder. Rabbimin vâdi haktır, dedi.

 Ne kadar sağlam olursa olsun bir gün bütün binalar çökecek ahlakımıza sahip çıkalım Zülkarneyn Aleyhisselam bütün imkanlarını ortaya koydu fakat şunu çok iyi biliyordu dünya baki değil o yüzden yaptıklarımız da ilelebet kalmayacak ancak biz üzerimize düşeni yapalım sonrasında ise ten kafesimiz dahi bize kalmayacağını bilerek yaşayalım... Ahlakımıza sahip çıkıp nefislerimizi arındırmak için gayret gösterelim çünkü semud kavmi binalarını sağlamlaştırmak için çabaladılar ahlakları için çabalamadılar sonuç ne oldu binaları kaldı ama kendileri gitti...

Kehf 103.Ayet: De ki: Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi?
Kehf 104.Ayet: (Bunlar;) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.

 Öncelikle deprem konusunda yardımı dokunan bütün STK lara teşekkürler. El ele vermeden yara sarmamız mümkün değil bu yüzden sırt sırta vermemiz o yardımlardan daha değerliydi bir kere daha gördük. O yüzden bu satırların amacı asla niyet okumak değil. Aksine Her birimizin kendi niyetini sorgulaması... Başkalarına  gösteriş için yapıyorlar v.s. diyebilmek itham etmek kolay dön onu kendine sor bakalım sen kim için yapıyorsun? En büyük acı bu işte. Kocaman kocaman işler yapıldığını zannettik eğer yapılanların hiçbiri ahirete yansıyan değilse isim yapmak nam salmak gibi bir niyet varsa hiçbir şey kalmayacak ahirete. O yüzden biz duyulmadık bizi duyurmadılar yeterince reklam yapamadık şeklinde bir derdi olmaz müslümanın hangi yapının içinde olursa olsun onun hedefi Allah'ın rızasını kazanmaktır. 
Kehf 109.Ayet: De ki: Rabbimin sözleri için derya mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden önce deniz tükenecektir.

 Mucizeler görülmeye devam edecek kainat durdukça surenin başında Rabbimizin Ashabı Kehf için buyurduğu gibi
"Şaşılacak ayetlerden biri mi sandın?" Bize zordur bir insanı bir mağarada 300 yıl bozulmadan koruyup sonra tekrar uyandırmak ama O'na asla zor değildir,  korumak istediğini uyutarak bile korur... 
Rabbim ülkemizi ve cümle Ümmeti Muhammed'i afetlerden korusun. Başımıza geleni bizim için hayra tebdil eylesin. Afiyet dileklerimle başka bir yazıda buluşmak üzere Allah'a emanet olunuz.
 HAKTAN BİLEN

Seviker
Yükleniyor...