FATİHA SURESİ TEFSİRİ 4. AYET

4.Ayet;

مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ

Ödül ve ceza gününün tek hâkimi.

Rahman ve rahim ismi ikinci kere gelince sonrasında bir hesap günü hatırlatmasının geleceği aşikâr ve geldi. Ve öyle bir gün ki Allah o günün Maliki. Malik kelimesi Arapçada sahip anlamına gelmekle beraber sahiplik de farklı farklı olacağından şu ayrıntı dikkatimizi çekiyor. Sahip olmak demek bazen mülk kişinindir lakin kullanım hakkı o kişiye ait değildir tasarruf o kişiye ait değildir örneğin bir evi ya da arabayı kiraladığında evin gerçek sahibi şu anda tasarruf hakkını elinde bulunduran kişi olmayabilir. Mülk ona fakat kullanım başkasına aittir. Fakat Malik demek hem mülk hem de tasarrufu ona ait olan demektir yüzden malikhane içinde sahibinin meskûn bulunduğu hem tapusu hem kullanım hakkı kişiye ait olan eve denir. Ve Rabbimiz din gününün Malik'idir. Yani O müsaade etmedikçe konuşulmaz, müsaade ettiğinde de ancak doğrular söylenebilir. Günlük okuduğumuz ayetlerden olan Ayet-el kürsi ‘deki "kim onun izni olmadan aracılık edebilir “cümlesi ve Nebe suresi 38. Ayette "o gün ruh ve melekler saf saf olup durduğu zaman Rahman'ın izin verdiklerinden başkası konuşamaz konuşan da ancak doğruyu konuşur" buyurulması bu meseleye örnektir. Malik kelimesinin kısaca anlamına değindikten sonra gelelim din kelimesinin anlamına;

Din, sözlükte; “hüküm, ceza (karşılık), mükâfât, hesap, itâat, teslimiyet, hizmet, ibâdet, âdet, yol, kanun, şeriat, millet, mezhep, üstün gelme” vb. anlamlara gelir. (Cevherî, Sıhâh, “dyn” ; İbn Manzûr, Lisânu’l-arab, “dyn” md.)

İslâm âlimlerinin dini tarifi ise çeşitli şekillerdedir. Seyyid Şerif Cürcânî şöyle tarif eder: “Din, akıl sahiplerini Peygamberin bildirdiği gerçekleri benimsemeye çağıran ilâhî bir kanundur.” (Seyyid Şerif el-Cürcânî, et-Ta’rîfât, “Dîn”)

Zebîdî şöyle tarif eder: “Din, akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzât hayırlı olan şeylere götüren ilâhî bir kanundur.” (Zebîdî, Tâcu’l-Arûs, “dyn”)

Tehânevî şöyle tarif eder: “Din, akıl sahiplerini kendi iradeleriyle dünyada salâha (iyiliğe), âhirette felâha sevk eden, Allah tarafından konulmuş bir kanundur.” (Tehânevî, Keşşâfu ıstılâhâti’l-fünûn, “Din”)

Istılahtaki anlamlarını gördüğümüz gibi alimlerimiz tarif etmişler biz kelime anlamları üzerinden gidecek olursak;

Hüküm gününün Malik'i

Ceza gününün Malik'i

Hesap gününün Malik'i

Kayıtsız itaat gününün Malik'i

 Gidilen yolun, uyulan kanunun, mensup olduğu milletin karşılığının verildiği günün Malik'i

Tüm bu izahlar dan anlıyoruz ki dünyada dinsiz insan yok. Çünkü din gidilen yol anlamına geliyor dinsiz olduğunu iddia eden de bu şekilde yaşamayı kendine yol edinmiş. Tabii bir şey daha anlıyoruz ki herkesin tuttuğu yolun bir gün hesabı sorulacak mahkemesi kurulacak ve karşılığı verilecek. Bu ayet gönüllere su serpiyor hiçbir şey hiç kimse başıboş yaratılmamış sonunda Rabbine dönüp gelecek ve o Malik'in huzurunda dikilecek.

ÇOCUK EĞİTİMİNE BAKAN YÖNÜ

 

Din gününün Malikidir. Rahmandır Allah, karşılıksız verir ama Rahimdir de yani din gününde dünyada rızasını elde etmek için çabalayanlara daha fazlasını verir. Hesapsız bir hayat yok. Çünkü lokantaya girip yiyip içip ben hesaba inanmıyorum deyip çıkmak gibi olurdu öyle bir düşünce. Böyle bir şey olmayacağına göre herkes ölmeden önce ölüp kendini hesaba çekmeli bu konuda çocuğa da özdenetimi öğretmemiz gerekiyor. Ben senden hiçbir şey beklemiyorum, var mı bir beklentim varsa sen söyle gibi yaklaşımlar çocuğu sorumsuzluğa iter. Kendisinden hiçbir şey beklenmeyen bir birey olduğunuzu düşünün hoşunuza gider miydi? Aksine ona görev ve sorumluluklarını hatırlatmak tatlı sert bir disiplinle ona bir ailede olduğunu, ekip ruhu olduğunu, sorumlulukları olduğunu hissettirmek onun işe yararlılık kapasitesini arttıracaktır. Bugün eğer çocukların ve gençlerin sorumsuzluklarından ve hiçbir işe el atmadıklarından şikâyet ediyorsak belki de onlardan vakti zamanında hiçbir şey beklemediğimizden kaynaklanıyordur. Terbiye ne tamamen serbest bırakmak ne de sıkmaktır farzet ki avucumda kuş var sıkarsam ölür bırakırsam uçar. Bir gün zaten yuvadan uçacak olan bu kuşu o vakit gelinceye kadar bütün tehlikelerden korumak ve eğitmek kuşun sahibinin görevidir.

Din gününün sahibidir ayeti bize merhametin ve affın sınırını öğretir. Gecikmiş ya da zamanında uygulanmamış bir adaletin merhamet olmadığını da. Dengeli olmak zorundayız sınırsız, hiç hesap sorulmayan bir merhamet anlayışının yeterli bir anlayışı olmadığını yapılan yanlışlar konusunda gereken kuralları koymak ve olması gereken disiplini uygulamanın eğitim kuralları içerisinde olduğunu bilmek gerekir. Evet Efendimiz Aleyhisselam'ın hizmetçilerinize bir şey kırdığı için kızmayın o eşyanın eceli gelmiştir buyurduğundan dolayı çocuğumuza da kırdığı herhangi bir nesneden dolayı kızmayız, yer yerinden oynamaz kıyamet kopmaz belki ama bu hadis bize kural koymayın demiyor. Biz onu kırdığından dolayı kızmaz fakat neden kırıldığına dikkat çekerek o konuda gereken eğitimi veririz bir vazo evin içerisinde top oynadığından dolayı kırıldıysa evin böyle bir oyun  için uygun mekan olmadığını , eğer öfke ile atarak kırdıysa bunun doğru bir davranış olmadığını ve bunun bir yaptırımı olması gerektiğini örneğin harçlığından bunu ödeyerek bir sonraki öfke patlamasında daha dikkatli düşünmesi gerektiğini, Eğer bir eşya bulunmaması gereken bir yerde bulunduğu için kırıldıysa yerinin burası olmadığını anlatarak gereken eğitimi vermemize engel değildir bu hadisi şerif. Eksik yaklaşımlarla hadisi doğru anlamadığımız zaman sadece kızmayın incitmeyin şeklinde anlamamız gereken hadis-i şerifi eğitim vermeyin kendi haline bırakın şeklinde de anlama tehlikesiyle karşı karşıya oluruz. Allah din gününün Malik'idir bu dünyanın da asıl Maliki yine O'dur. Mülkünde dilediği gibi tasarruf hakkına sahiptir. O yüzden hiç kimsenin beni neden yarattı sorsa ben istemezdim gibi garip şeyler sorma hakkı da yoktur. Bir gençle konuşurken şöyle bir soru sormuştu; neden ibadet etmek zorundayım?

-Çünkü kulsun diye cevap verince

- Beni neden yarattı O zaman bana mı sordu sorsaydı ben yaratmasını istemezdim cenneti de cehennemi de beni ilgilendirmiyor

Şeklinde bir soru sormuştu. Ona dedim ki kıyafetlerin birbiriyle hiç uyumlu değil saçların da öyle bu kıyafete bu saç şekli çok uymamış aslında çantanı da çok kombinleyememişsin ayakkabınla... Eleştiriler böyle devam edince önce bana sorduğum soru ile ne alakası var der gibi baktı. Sonra burası seni ilgilendirmez kıyafet benim değil mi istediğim gibi giyer istediğim gibi kombinlerim vücudum da öyle, saç şeklimi nasıl yapacağımı sana soracak değilim diye cevap verdi. Aslında benim beklediğim cevap da bu olduğundan çok bozulmadım ve ona dedim ki ben de tam da bunu diyecektim mülk Allah'ın değil mi dilediğini yaratır dilediğini bırakır böyle bir soru sormaya senin hakkın yok ki aslında hiçbirimizin hakkı yok bizim üzerimize düşen yaratılmış bir kul olarak Rabbini bilip ona itaat etmek. Çünkü O din gününün Maliki. Kaldı ki din kelimesinin borç anlamına geldiğini de hatırlayacak olursak ne kadar borçlu geliyoruz bu dünyaya bir hatırlayalım sadece çocuklarımızdan dolayı değil kendimize bir dönüp baksak ve merhum Üstad Necip Fazıl’ın dediği gibi

Dünyaları verseler iki gözünü vermezsin

İki gözünü verene niye secde etmezsin

Evet, bunca borçlu gelirken dünyaya o borçların hesabının sorulacağı günde nasıl bir karşılık vereceğiz hazırlığımız var mı? Hani dünyaya çok borçlu geliyoruz dedik ya acaba bu borçları saymakla bitirebilir miyiz? Mümkün değil bir gün içerisinde kaç defa göz kırptığımızı dahi saymaya kalksak ve göz kırpamama nimetinin nasıl hastalıklara yol açtığını bilseydik sadece bu nimetin hakkını dahi ödemekten aciz olduğumuzun farkına varır ve Rabbimizin sevgisini kazanmak için elimizden geleni yapardık. 4 ila 6 saniyede bir kez istemsiz olarak göz kırptığımızı düşünürsek günde 1500 defa gözümüzü kırpıyoruz ve bunu yapamadığımızda yani göz kapaklarımızda bir problem olduğunda ya tamamen kapanıyor ya da tamamen açık kalarak göz kapağı iltihabı ile başlayıp onulmaz sonuçlara götürüyor ne kadar borçluyuz değil mi Malik’imize sadece göz kırpmaktan yola çıktığımızda bile asla çalışarak ödeyemeyeceğimiz borçlarımız var Rabbimizin sevgisini kazanmak için kolları sıvamak vaktidir, bu ayetin eğitim yönünü şu hadis-i şerifle bitirelim.

 

"Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım (aynî veya kifâye) şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum. Ben yapacağım bir şeyde, mü'min kulumun ruhunu kabzetmedeki tereddüdüm kadar hiç tereddüte düşmedim: O ölümü sevmez, ben de onun sevmediği şeyi sevmem."  (Buhârî, Rikâk 38.)

 

Gördüğümüz gibi önemli olan rabbimizin sevgisini hak etmek...

Seviker
Yükleniyor...