En uzun ayet ışığında BORÇ ahlakı
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُۜ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِۖ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ اَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّٰهُ فَلْيَكْتُبْۚ وَلْيُمْلِلِ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ ا للّٰهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْـٔاًۜ فَاِنْ كَانَ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَف۪يهاً اَوْ ضَع۪يفاً اَوْ لَا يَسْتَط۪يعُ اَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِۜ وَاسْتَشْهِدُوا شَه۪يدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْۚ فَاِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَاَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَٓاءِ اَنْ تَضِلَّ اِحْدٰيهُمَا فَتُذَكِّرَ اِحْدٰيهُمَا الْاُخْرٰىۜ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَٓاءُ اِذَا مَا دُعُواۜ وَلَا تَسْـَٔمُٓوا اَنْ تَكْتُبُوهُ صَغ۪يراً اَوْ كَب۪يراً اِلٰٓى اَجَلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِ وَاَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَاَدْنٰٓى اَلَّا تَرْتَابُٓوا اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُد۪يرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَلَّا تَكْتُبُوهَاۜ وَاَشْهِدُٓوا اِذَا تَبَايَعْتُمْۖ وَلَا يُضَٓارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَه۪يدٌۜ وَاِنْ تَفْعَلُوا فَاِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Ey iman edenler! Belirlenmiş bir zamana kadar bir borç ilişkisi kurduğunuzda bunu yazın. Aranızdan bir kâtip bunu adaletle yazsın. Kâtip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın. Artık o yazsın, borçlu da yazdırsın; rabbi olan Allah’tan korksun ve borçtan hiçbir şeyi eksik bırakmasın. Eğer borçlu akılca zayıf veya eksik yahut kendisi yazdıramaz durumda olursa velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki şahidi de tanık tutun. Şahitler iki erkek olmazlarsa, rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkekle -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki de kadın olsunlar. Çağrıldıklarında şahitler gelmezlik etmesinler. Borç küçük olsun büyük olsun vadesini belirterek onu yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında daha adaletli, şahitlik için daha destekleyici ve şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Borç ilişkisinin, aranızda alıp vererek bitirdiğiniz peşin ticaret olması müstesnadır; onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış veriş yaptığınızda şahit tutun. Kâtip de şahit de zarar görmesin. Eğer bunu yapar da zarar verirseniz şüphesiz bu sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah’tan korkun, Allah size öğretiyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.
Selamünaleyküm değerli kardeşlerim Kur'an-ı Kerim'in en uzun ayeti ile muhatabız. Dolayısıyla bir tek konuya dair en çok detay verilen ayeti kerime. Malumunuz en büyük ayeti, Ayet'el Kürsi'dir ve bu ayet-i kerimede Rabbimiz aracısız bizzat kendisini tanıtır bize. Bakara Suresi 282. ayette ise borç konusu ele alınır ve ilk indiği günden kıyamete kadar en mühim mevzulardan biri olduğundan dolayı çünkü hem kul hakkıdır hem ticaretin vazgeçilmezidir hem ikili ilişkilerde en çok mecbur kaldığımız durumlardan biridir o yüzden de en uzun ayet en detaylı bir biçimde bu meseleye ayrılmıştır.
Bundan önceki bölümlerde önce bize infak anlatıldı her yönüyle...
Kime verilmeli ????
Nasıl verilmeli ?????
İnfakta hilm nasıldır ? ???
Bu işin en takvalı şekli nasıl olur????
Örnekleri ve detaylarıyla bize anlatıldı daha sonra infak olmazsa bir toplumda yerini ne doldurur ?
Elbette ki infak müessesesinin devre dışı kaldığı bir toplumda faiz müessesesi devreye girecektir. Hayat boşluk kaldırmaz durağanlığı kabul etmez. Bir şey çıkmışsa hayattan onun yerini mutlaka başka bir şey doldurur. İşte infaktan boşalan yeri faiz dolduracağı için dikkatli ve hassas davranmak zulüm üzere bir borç alışverişi olan faizin yerine insanların onurunu kırmadan ve ve boş vereni de mağdur etmeden daha doğru bir borçlanma şekli tüm ayrıntılarıyla serdedilir Bu iki ayet-i kerimede...
Ve Rabbimiz şöyle seslenerek ayete başlar... "EY İMAN EDENLER" neden ey insanlar değil de ey iman edenler diye başladı? Çünkü birazdan anlatılacak maddeler iman ehli insanlar dışında bu hukukun bihakkın uygulanması mümkün değildir. Çünkü ahirete dair bir umudu olmayan insan neden karşılığını Allah'tan bekleyerek bir iş yapsın ki... Peki bugün Müslümanların borç hukuku konusunda birbirlerini yıpratmaları ve bundan dolayı ciddi kul hakları ihlali hatta cana kıymaya varan acı olaylar neden ? Onu da Maun suresini işlerken genişçe değerlendiririz lakin sadece şu kadarını bilmek yeter belki... Dini yalanlayanlar diye başlayan sure içerisinde anlatılanlar namaz, yardım, yetime ve yoksula kol kanat germeye teşviktir. Burada bazılarının namazları yerilir. Acaba neden ? Sadece akla kapı açmak için yazdığım bu cümle üzerinde düşünsek ve kalanını maun suresini işleyeceğimiz güne havale etsek dahi bu soru bile dikkatimizi çekmeye yetiyor her namaz kılan gerçekten din gününe iman etti mi ???
Geçmiş ayetleri hatırlamak adına yaptığımız bu girizgahtan ve ey iman edenler hitabının önemine değindikten sonra bize gelen ilk emre kulak veriyoruz;
"Belirlenmiş bir zamana kadar bir borç ilişkisi kurduğunuzda bunu yazın. Aranızdan bir kâtip bunu adaletle yazsın. Kâtip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın. Artık o yazsın, borçlu da yazdırsın; rabbi olan Allah’tan korksun ve borçtan hiçbir şeyi eksik bırakmasın. Eğer borçlu akılca zayıf veya eksik yahut kendisi yazdıramaz durumda olursa velisi adaletle yazdırsın."
Ayette ilk gelen emir "yazmak" emridir. Bu konuda alimler farklı görüşler beyan etse de yani hüküm olarak kimi farz kimi caiz kimi mendup dese de ortada bir gerçek vardır ki yazmak emredilmiş. Alimlerin görüşüne göre de farklı derecelerde derecelendirilmiştir Bu alimlerin bir kısmının görüşleri şöyledir:
Borç ilişkisinde en önemli mesele onun zamanında ve eksiksiz olarak ödenmesidir. Bunun sağlanabilmesi için de bir sonraki ayeti de kapsayacak şekilde hem unutmayı hem de inkârı önleyecek tedbirlere ihtiyaç vardır. Yazma, şahit tutma, teminat alma, insanlarda emanet ve sorumluluk duygusunu geliştirme bu tedbirlerin en önemlileridir. Kur’an-ı Kerîm’in bir sayfa tutan bu en uzun âyetiyle onu takip eden âyet bu tedbirleri açıklamaktadır.
İbn Abbas bu âyetin selem (peşin parayla sonradan, meselâ hasat mevsiminde teslim edilecek mal satma) işlemiyle ilgili olarak geldiğini söylemiştir. Ancak âyetin geliş sebebinin özel olması hükmünün genel olmasına engel teşkil etmediğini göz önüne alan tefsirciler, haklı olarak bu âyetin bütün vadeli borç ilişkilerini kapsadığını ifade etmişlerdir.
“Yazın” emrinin bağlayıcı bir emir (âmir hüküm) olup olmadığı tartışılmıştır. Dört mezhebin imamlarının içinde bulunduğu çoğunluğa göre burada, borcu güvence altına almak için öngörülen tedbirleri ihtiva eden emirler tavsiye niteliğindedir, yapılırsa daha iyi olur (mendup) kabilinden bir hüküm getirmektedir. İbn Atıyye de bu görüşü savunmuştur (I, 379). Taberî, Dâvûd ez-Zâhirî, Atâ gibi fıkıhçı ve tefsircilere göre bu emir bağlayıcı hüküm getirmektedir, yazmak farzdır, terkeden günahkâr olur.
Sürekli bir şeylerin değiştiği ve hıza yetişemediğimiz bu dönemde yazmanın önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Yazının sonlarına doğru konuya dair hadisleri ortaya koyduğumuzda borcun önemi borçluluk hukukunun ne kadar mühim olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Konuya dair ikinci emir ise şahitlik;
Fakat burada dikkatimizi çeken şey iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk tutulması ve bazı çevrelerin bu cümleyi cımbızlayarak İslam'ın kadını hor gördüğü şeklinde düşünceler lanse etmesi.
Halbuki bu konuda kul hakkı gibi ince bir meselede kadın korunmuş, çoğu zaman kendisinin müdahil olmadığı hatta kendisi için bir artı ya da eksi değer taşımayan bir alışverişe şahitlik ederek risk almıştır. Çünkü birçok bayan unutmaktan endişe eder onun önem ve öncelik sırası farklıdır bu yüzden de birilerinin alışverişi onun öncelik sırasında acaba kaç numaradadır ?
Yoksa doğum ve emzirme gibi bizzat kadını ilgilendiren meselelerde bir kadının şahitliği de kabul edilmiş ve buna göre hüküm verilmiştir.
Bir de işin içerisine eşlik ve annelik gibi mühim vazifeler girip de kadının her şart ve ortamda şahitlik yapamaması gibi bir riskin doğması bu konuyu daha da güçlendirmektedir.Ayette ısrarla vurgulanan 3 defa borcu yazın emri bize şunu hatırlatıyor karışıklıktan en uzak olmak fitneye şüpheye düşmemek için en hassas olmak yakışıyor müslümana aslında mümin güvenen ve güven veren olmasına rağmen yazmanın da bu güvenin bir parçası olduğu hatırlatılıyor. Burada malı koruyan infak, tehlikeye atan riba yani faiz olduğu gibi helal malının zayi olması da tedbirsizlikten geçebilir buna da dikkat etmemiz gerektiğine işaret ediliyor evet her birimiz sözü senet olacak müslümanlar olmalıyız çünkü bu ayeti takiben gelen ayet-i kerimede Rabbimiz bize yazma fırsatının bulunmadığı zamanlar için herkes Allah'tan korksun ve emaneti geri versin buyurarak bu vefayı hatırlatmaktadır.
Tüm bunlardan anlıyoruz ki Müslümanın malı da canı gibi kutsaldır. Bu noktada müslümanın malını zayi etmesi doğru değildir çünkü o da tıpkı can gibi bir emanettir ve nerede harcadığından mutlaka hesap verecektir.Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin şu hadis-i şeriflerinde buyurdukları gibi
“Kıyâmet gününde dört şeyden sorgulanmadıkça, kulun ayakları yerinden kımıldamaz:
1. Ömründen; onu ne ile yok etti?
2. Gençliğinden; onu nerede çürüttü?
3. Malından; onu nereden kazandı ve nereye sarf etti?
4. İlminden; onunla ne yaptı?” (Tirmizî, Kıyâme, 1)
Said b. Zeyd (ra)’in naklettiğine göre Allah Rasûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Malı uğrunda öldürülen şehittir, dini uğrunda öldürülen şehittir, canı uğrunda öldürülen şehittir, ailesi uğrunda öldürülen şehittir.” (Tirmizi, Diyât, 22)
Bu hadis-i şerifle, insanın, başta canı olmak üzere kutsal ve dokunulmaz değerlerini savunmasının en doğal hakkı olduğunu bildiren sevgili Peygamberimiz (sav), bu hakkı kullanan kişinin maruz kalacağı en kötü ihtimal olan can kaybını şehitlik gibi yüce bir mertebeyle tanımlayarak, meşru müdafaanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamak istemiştir.
Bu hadis-i şerifle, insanın, başta canı olmak üzere kutsal ve dokunulmaz değerlerini savunmasının en doğal hakkı olduğunu bildiren sevgili Peygamberimiz, bu hakkı kullanan kişinin maruz kalacağı en kötü ihtimal olan can kaybını şehitlik gibi yüce bir mertebeyle tanımlayarak, meşru müdafaanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamak istemiştir. Haksız yere bir cana kıymayı, bütün canları öldürmek gibi kabul eden (Mâide, 32) ve saldırana aynen karşılık vermeyi emreden (Bakara, 194) Yüce Allah’ın buyruklarının açıklaması mahiyetinde olan bu hadis; canın yanı sıra, mal, din ve aile gibi dokunulmaz değerlerin de gerektiğinde can pahasına savunulmaya değer olduğunu ortaya koymaktadır. “Her Müslümanın diğerine, canı, malı, ırzı (onuru, manevi şahsiyeti) haramdır (dokunulmazdır)” (Müslim, Birr, 32) hükmünü genel bir ilke olarak ilan eden Allah Rasûlü (sav)’nün, sadece malı koruma konusundaki mücadelenin hükmünü soran birisiyle girdiği şu diyalog son derece anlamlıdır: “Ey Allah’ın elçisi! Bir kimse benim malımı almak isterse ne yapayım?” “Ona malını verme.” “Şayet malımı almak için saldırırsa?” “Sen de ona saldır.” “Ya beni öldürürse?” “O zaman şehit olursun.” “Ya ben onu öldürürsem?” “O zaman o cehennemde olur.” (Müslim, İman, 225)
Hadis-i şerifte de gördüğümüz gibi malımız da hesabını vereceğimiz emanetler den O yüzden nereden kazandığımız kadar nereye ve nasıl harcadığımız da mühim.
Borç ile alakalı hadisi şerifler e girmeden önce yine konu ile ilgili olması hasebiyle yalancı şahitlik meselesi ile başlayalım;
Ebû Bekre radıyallahu anh şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :
- "En büyük günahı size haber vereyim mi?" buyurdu. Biz:
- Evet, yâ Resûlallah, dedik. Resûl-i Ekrem:
- "Allah'a şirk koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek" buyurduktan sonra, yaslandığı yerden doğrulup oturdu ve "İyi belleyin, bir de yalan söylemek, yalancı şâhitlik yapmaktır" buyurdu. Bu son cümleyi sürekli tekrarladı. Biz daha fazla üzülmesini arzu etmediğimiz için "keşke sussa" diye temennide bulunduk. (Buhârî, Şehâdât 10, Edeb 6, İsti'zân 35, İstitâbe 1; Müslim, Îmân 143. Ayrıca bk. Tirmizî, Şehâdât 3, Birr 4, Tefsîru sûre(4), 5.)
Hadis-i şerifte gördüğümüz gibi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kendini yoracak kadar uyardığı mesele karşılığında dünyaları verseler yine de o hataya düşmememizi gerektiren bir meseledir. Bir borç meselesindeki yalancı şahitlik te kişiye ne sunulursa sunulsun Allah Rasulü'nün kendini yorup yıpratırcasına uyardığı bu meseleden uzak durmalı, hassas davranmalıdır.
Şimdi gelelim konuya dair hadisi şeriflere;
Ebu Musa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "AIIahu Teala nazarında, bir kulun Allah tarafından yasaklanan kebirelerden sonra, beraberinde getirebileceği en büyük günahlardan biri, kişinin ödenecek karşılık bırakmadan üzerinde borç olduğu halde ölmesidir. " Ebu Davud, Buyû 9, (3342)
İlerleyen hadislerde borçlu olmanın bir sakıncasının olmadığını göreceğiz lakin bu hadis-i şerifte işaret edilen borç aldığımız şeye karşılık başımıza bir şey gelmesi durumunda onu karşılayacak bir malımız ya da nakitimiz yoksa ve bu vaziyette ölürsek bu bizim için bir tehlikedir. olsa zaten borç almazdı diye bir soru aklımıza gelebilir. lakin bazen şöyle bir durumla karşılaşabiliyoruz adam işini büyütmek ya da evini genişletmek için borca giriyor bu durumda öldüğünde o eve ev konulma ya da o işe işyerine el konulup borcunu ödeme gibi bir durumu varsa o zaman bir nebze anlaşılabilir fakat ev gibi taşınmaz ya da nakit para gibi taşınır bir borca girmek ölümden sonrası için tehlikedir.
Borç alan kimse mutlaka gerisinde o borcuna rehin olacak bir eşya mal bulundurması gerekir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem evet öldüğünde zırhı bir avuç arpa karşılığında bir yahudide rehin idi. Yani borçluydu ama o borcunu telafi edecek bir rehine de sahipti.
Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kim, ödemek arzusu iIe insanların malını alır ise, Allah (onun borcunu) ona bedel eda eder. Kim de telef etmek niyetiyle halkın malını alırsa Allah onu telefeder." Buhari, İstikraz 2.
İmran İbnu Huzeyfe (rahimehullah) anlatıyor: "Meymûne (radıyallahu anha) fazlaca borca giriyordu. Ailesi bu meselede müdahale edip ayıpladılar. Şu cevabı verdi: "Borcu bırakmayacağım. Ben dostum ve can yoldaşım aleyhissalatu vesselam'ı şöyle söylerken dinledim: "Bir borçla borçlanan bir kimsenin ödeme niyetinde olduğunu Allah bilince, onun borcunu Allah mutlaka dünyada iken öder." Nesai, Büyü 99, (7, 315); İbnu Mace, Sadakat 10, (2408).
Evet konuya dair müjdeleyici bir hadis borçlanmak konusunda önce gönlüne danışmalı insan hakikaten ödemek niyeti ile mi alıyor yoksa onun muhatabın daki hakkı gibi görüp ödemeyip zayi etmek iç etmek düşüncesi ile mi alıyor ? Borcun ödenmesine dair sonuçlar bu niyetin akibetine göre oluyor.Bu yüzden her amelinizde olduğu gibi borcumuzun ödenmesinde ki niyetimizi de tekrar tekrar gözden geçirmek lazım.
Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki.: "Borcunu ödeyebilecek durumda olan zengin kimsenin ödemeyi geciktirmesi zulümdür. Biriniz bir zengine havale olunursa (havaleyi kabûl etsin.)" Buhari, İstikraz 12, Havalat 1, 2; Müslim, Müsakat 33, (1564); Muvatta, Büyû 84, (2, 674); Ebu Davud, Büyû 10, (3345); Tirmizi, Büyû 68, (1308); Nesai, Büyû 101, (7, 317).
eş-Şerrid (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalatu vesselàm) buyurdular ki: "Zenginin borcunu savsaklaması, haysiyetinin ihlal edilmesini ve cezalandırılmasını helal kılar." İbnu'l-Mübàrek der ki: ", kendisine kaba davranılmayı helal kılar demektir. "Cezalandırılması" da, hapsedilmesidir." Ebu Davud, Akdiye 29, (3628); Nesai, Büyü 100, (7, 316); İbnu Mace, Sadakat 18, (2427); Buhari de bab başlığında kaydetmiştir. İstikraz 13.
Hadis-i şerifte dikkatimizi çeken ilk ve en önemli nokta borcunu ödemeyen zengin kabalık ve şiddet gördüğünde hak iddia edemez demek ki imkan varken borcu geciktirmek kişinin haysiyetini zedeleyecek en kötü davranışlardan biridir ve haysiyetini zedeleyecek durumlara yol açtığında hak iddia edemez herhangi bir kabalık yapamaz.
Hz. Aişe (radıyallahu anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) kapıda yüksek sesle münakaşa edenlerin gürültülerini işitti. Bunlardan biri, diğerinden borç indirmesini taleb ediyor, bir hususta da merhametli olmasını istiyor. Öbürü de: "Vallahi yapmam!" diyordu. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) yanlarına gitti ve: "Hanginiz, hayır yapmamak üzere Allah adına yemin etti?" dedi. Birisi: "Benim ey Allah'ın Resülü! (Borç indirimi ile, merhametli davranmadan) hangisini dilerse onun olsun (teklifıni kabul ettim)" dedi." Buhari, Sulh 10; Müslim, Müsakat 19, (1557)
Burada borç konusunda indirim talep edilebilir mi ya da vade uzatılmasında bir talep söz konusu mudur? Bu konuda bir çıkar yol görüyoruz gerek borç da indirimi gerek vadenin uzatılması alacaklı kişinin giriş imkanları olması durumunda ihsandır güzel bir davranıştır aksine işi zorlaştırması Allah adına yapılacak bir güzelliğe engel olmasıdır. Örneğin kişi altını üzerinden borç alıp lakin anormal derecede fırlar bu konuda da böyle bir talepte bulunması caizdir alacaklı kişinin de hangisini müsaitse bunun kabul etmesi onun müslümanlığının güzelliğindendir.
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlardan bir tüccar vardı. Halka borç verirdi. BorçIuları arasında fakir görürse hizmetçilerine: "Onun borcundan vazgeçiverin, böylece AIIah'ın da bizim günahIarımızdan vazgeçeceğini umarız" derdi. Allah da onun günahlarından vazgeçti." Kaynak: Buhari, Sulh 10; Müslim, Müsakaat 19, (1557); Nesai, Büyü 104, (7, 318).
Diğer bir rivayette şöyle gelmiştir: "Rasûlullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir adam hiç hayır amelde bulunmadı. Ancak halka borç verir ve borcunu toplayan elçisine: "Kolay ödeyecekten (zenginden) al, zor ödeyecekten (fakirden) alma, vazgeç Ola ki Allah da bizim günahlarımızdan vazgeçer" derdi. Allahu Teala hazretleri bunun üzerine: "Haydi senin günahlarından vazgeçtim" buyurdu." Buhari, Büyû 18, Enbiya 50; Müslim, Müsakat 31, (1562); Nesai, Büyû 104, (7, 318).
Ebu Katade (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, Ebu Katade, bir boçlusunu (para taleb etmek üzere) aramıştı. O, kendisinden gizlendi. Bilahare adamı buldu. Ancak: "Dardayım" dedi. Bunun üzerine: "Allah'a yemin eder misin?" diye sordu. Borçlu: "Vallahi" diye yemin etti. Ebu Katade: "Ben Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'ın, "Kim Allah'ın kendisini kıyamet gününün sıkıntısından kurtarmasını isterse darda olana nefes aldırsın veya tamamen bağışlayıversin" dediğini işittim" dedi." Müslim, Kasame 32, (1563).
Bu üç hadisi şerif'ten bir kere daha öğreniyoruz ki Allah'ın af ahlakıyla ahlaklanan üstün affa mazhar olur. Bağışladığımız orandan daha büyük bir oranla bağışladığımızı unutmayalım.
1914-) Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'da bir adamın (parası ödenmemiş) bir devesi vardı. Borcunu istemeye geldi. Bu sırada kaba sözler sarfetti, hatta Ashab'tan bazıları haddini bildirmek istedi. Ancak Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) buna meydan vermeyip: "Bırakın onu! Hak sahibinin konuşma hakkı vardır" buyurdu, sonra da: "Devesini verin!" diye emretti, (ilgililer) devesini aradılarsa da bulamadılar. Fakat onunkinden daha değerli bir deve buldular. Aleyhissalatu vesselam Efendimiz: "Bunu verin" dedi. Adam: "Bana borcunu tam ödedin, Allah da sana ödesin" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "En hayırlınız, borcunu en iyi ödeyendir!" buyurdu. Buhari, İstikraz, 4, 6, 7,13, Vekalet 5, 6, Hibe 23, 25; Müslim, Musakat 118-122, (1600-1601), Timizi, Büyü 75, (1316, 1317 Nesai Büyü 64, (7, 291)
Bırakın onu! Hak sahibinin konuşma hakkı vardır"
Şu cümleye dikkat etsek borç yüzünden yapılan kavgaların yahu bin lira için adam mı öldürmüşler yazık değil mi sözlerinin asıl nedenini anlarız. Borçlu olan Allah Rasulü dahi olsa alacaklının kabalığına Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem aynı şiddetle karşılık vermemiştir. Bizim o bin lira 2000 lira için adam öldürmüş dediğimiz olaylarda çoğu zaman sebep para değil karşılıklı olarak birbirlerine söylemiş oldukları aşağılayıcı sözler sövme ve küfürlerdir ve burada alacaklının hakkı vardır galiz bir küfür olmadığı sürece alacaklı sakinleştirilmeli gönlü hoş edip gönderilmelidir. Tabii burada yine dikkatimizi çeken bir başka şey Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem adama vereceği deveden daha pahalı bir deve veriyor bu faiz olur mu alacaklı talep etmediği sürece faiz olmaz yani bizim borcumuzu daha güzeliyle ödememizde bir sakınca yoktur. Yeter ki bunu alacaklı bu şekilde talep etmesin bu şekilde talep ettiğinde bir kuruş dahi fazlalık faizdir.
Ebu Katade (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)'a namazını kıldırıvermesi için bir adam(ın cenazesi) getirildi. Aleyhissalatu vesselam: "Onun üzerinde borç var, arkadaşınızın namazını siz kılın!" buyurdu. Ben: "(Borç) benim üzerime olsun, ey Allah'ın Resülü" dedim. "Sadakatle mi ?" dedi. "Sadakatle!" dedim. Bunun üzerine cenazenin namazını kıldı." Kaynak: Tirmizi, Cenaiz 69, (1069); Nesai, Cenaiz 67, (4, 65).
Cenaze namazını Rasulullah'ın kılmadığı bir adam o gün için sahabeye ne kadar ağır bir tehdit sebep hadislerin başında da belirtildiği gibi borçlu fakat borcunu ödeyecek bir vekil ya da bir mülk bırakmadan ölmüş.
3466-) İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir adam, kendisine on dinar borcu olan kimsenin peşini bırakmadı. Ve hatta dedi ki: "Sen bunu bana ödeyinceye veya bir kefil gösterinceye kadar peşini bırakmıyacağım." Rasûlullah aleyhissalatu vesselam o borcu üzerine aldı. Bunun üzerine adam, münasip olmayan bir tarzda Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a parayı getirdi. Resûlullah, borcu adam adına ödeyiverdi ve şunu söyledi: "Kefil, borçludur." Rezin tahric etmiştir. Ebu Davud, Büyü' 2, (3328); İbnu Mace, Sadakat 9, (2406).
Kefil olmak söz namustur meselesi gibi kefalet de mühim bir meseledir ve eğer bir borçluya kefil olacaksak önce kendi ailemizi düşeceğimiz durumları belki bu kefaletten sonra az önceki borçlunun haline düşebileceğimizi göz önünde tutarak kaldırabileceğimiz taşın altına elimizi koymamız gerekir.
Abdullah ibnu Ca'fer radıyallahu anh anlatıyor: "Rasûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Borç, Allah'ın hoşlanmadığı bir şeye ait olmadığı müddetçe, Allah-u Zülcelal hazretleri, borcunu ödeyinceye kadar borçlu ile birliktedir." Ravi der ki: "Abdullah İbnu Ca'fer, vekil harcına derdi ki: "Git, benim için borç al. Zira ben, Resûlullah'tan bu hadisi işittikten sonra Allah'ın benimle olmadığı bir gece geçirmekten hoşlanmam
. Süheyb el-Hayr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim ödememek kastıyla borca girerse Allah'ın huzuruna hırsız olarak çıkar."
Bu iki hadisten anladığımız şekli ile borç alırken ki niyetimiz çok önemli kalbimizi yoklamamız çok mühim gerçekten borç almak mı, ödemek niyetiyle Allah'tan yardım isteyerek yoksa o adamın malını tırtıklamak mı her iki niyetin karşılığı da yukarıdaki hadislerde belirtilmiş.
Alırken de verirken de halis bir niyetle alıp vermek, güzel bir akibete ulaşmak ve kötüye muhtaç olmamak duasıyla...
Bir sonraki yazıda buluşmak üzere Allah'a emanet olun.
HAKTAN BİLEN