YILIN SONU MU YOLUN SONU MU?
Oldukça yoğun bir şekilde gelen yılbaşı kutlamak caiz mi sorularından dolayı bu konuyu ele almak durumunda kaldım. Gönül isterdi ki 31 Aralık gününü de diğer günler gibi değerlendirelim yılbaşı konusunu hiç bahis mevzuu etmeyelim fakat yaşadığımız dünyanın gerçekleri var ve bu konuya dair edilmesi gereken kelamlar....
Yılbaşı kutlamak caiz midir sorusundan önce yılbaşı kutlamanın mantığı nedir sorusunu ele almamız gerekiyor galiba. Evet insanlar neden yılbaşı kutlar? Neyi kutluyoruz 31 Aralık günü? Gelin bu sorulara birlikte cevap arayalım?
Örneğin;
Dünya'nın Güneş etrafında bir turunu tamamlamasını mı kutluyoruz? Yoksa
Koca 365 günün bitişi ve kabre bir yıl daha yaklaşmamızı mı? Yoksa
Ömrümüzden giden ve hayırla mı yanlışlarla mı geçtiğini tam olarak kestiremediğimiz 365 günü bitirmemizi mi? Yoksa
Değişimi ve başlangıçları temsil eden Roma tanrısı Janus'un onuruna onunla aynı adı taşıyan ocak ayının ilk günü yılbaşı kabul edilişini mi? Yoksa
Bu maddelere göre çok daha masum görünen hazreti İsa'nın doğum gününü mü?...
Neyi kutluyoruz sahi???
Çünkü yukarıdaki sayılanların hiçbirisinin ne müslüman kimliği ile ne de mantıklı bir izah ile açıklanabilir bir tarafı yok... Şöyle maddeleri tek tek bir ele alacak olursak; Dünya'nın Güneş etrafında tam bir tur tamamlaması acaba kutlanmaya değer bir durum mudur ya da eğer böyle bir durumsa bundan çok daha dikkat çekici gökyüzü olayları vardır bunlar neden gözardı edilmektedir? Örneğin;
Evren'de yaklaşık 100 milyar galaksi var. Her galakside ortalama 200 milyar yıldız bulunduğunu varsayıyoruz. Evren'deki yıldızların toplam sayısını bulmak için, bu rakamları birbirleriyle çarpmanız gerek. Neticede muazzam büyüklükte bir rakama ulaşıyorsunuz, 22 sıfırlı. 10 sekstilyon. Evren'de 10 sekstilyon yıldız var. Kavranamayacak kadar büyük bir rakam. Kum tanelerine gelince; Bir metreküpte 10 milyar kum taneciği var. Yaklaşık 375 milyar metreküp de kum olduğunu ve her metreküpte 10 milyar kum taneciğinin olduğunu biliyoruz. 375 milyarı 10 milyarla çarpıyoruz ve böylece Dünya'nın kumsallarındaki toplam kum tanecikleri sayısına ulaşıyoruz. 21 sıfırlı 3,75 rakamına ulaşıyoruz. Yani yaklaşık 4 sekstilyon kum tanesi. Gökyüzünde 10 sekstilyon yıldız, Dünya'daki kumsallarda ise 4 sekstilyondan az kum tanesi var.
Evren'de 10,000,000,000,000,000,000,000 yıldız, Dünya'daki kumsallarda ise 4,000,000,000,000,000,000,000 kum tanesi olduğu anlamına geliyor bu.
Yani, yıldızlar, kum taneciklerinden daha fazla. Şimdi hangi birini kutlayalım :)))
Ya da kabre yakınlığımızı konuşalım, hakikaten bu kadar hazır mıyız ya da En sevgiliye kavuşmak için bu kadar coşkulu mu? Peki hazırlıklar nasıl gidiyor hiç sorduk mu kendimize? Kimsenin hazırlığını sorgulamak gibi bir lüksümüz olamaz lakin her birimiz dönüp kendimize soralım koca bir 365 gün geçti neler arttı ömrümüzde neler eksildi? Bu bir yıl içinde kaçan sabah namazlarımız var mı ya da zikredilen şu hadisi şerif ve güzel sözlerde olduğu gibi;
Allâh Rasûlü -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-:
“Cennet halkı, başka bir şeye değil, sadece, dünyada Allah’ı zikretmeksizin geçirdikleri anlara, hasret ve nedâmet duyacaklardır!” (Heysemî, X, 73-74)
“İki nîmet vardır ki, insanların çoğu onları değerlendirme hususunda aldanmıştır. Bunlar; sağlık ve boş zaman.” (Buhârî, Rikâk, 1)
Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İlim kaybolmadıkça, depremler çoğalmadıkça, zaman kısalmadıkça, fitneler ortaya çıkmadıkça, herc yani cinayetler artmadıkça ve elinizde mal çoğalıp taşmadıkça kıyamet kopmaz.” (Buhârî, İstiskâ, 27)
“Oğul! Farzet ki bugün öldün. Hayâtında geçirdiğin gaflet anlarına ne kadar üzüleceksin. Âh, keşke diyeceksin. Lâkin heyhât! Her mü’min, sabah namazını kıldıktan sonra kendisine şu hatırlatmalarda bulunmalı:
Benim sermâyem ömrümdür. Ömrüm gidince sermâyem de gider ve artık kazanma imkânım kalmaz. Bu başlayan gün, yeni bir gündür. Allah Teâlâ bugün de bana müsâade ederek ikramda bulundu. Eğer canımı alsaydı, elbette bir günlüğüne de olsa dünyaya geri gönderilip çokça sâlih ameller işlemeyi temennî edecektim. Şimdi farz et ki öldün ve bir günlüğüne dünyaya dönmene izin verildi. O hâlde bugün günahlara katʼiyyen yaklaşma! Sakın ola ki bugünün bir ânını bile boşa geçirme. Zira her nefes, paha biçilemeyen bir nîmettir.” İmam Gazali
Hasan-ı Basrî Hazretleri şöyle demiştir:
“Öyle insanlar gördüm ki, sizin dirhem ve dinarlara karşı olan hırsınızdan daha ziyade vakitlerini değerlendirmeye hırslı idiler… Ey Âdemoğlu! Sen günlerden, yani zamandan ibâretsin. Bir gün geçince senin bir parçan da gitmiş demektir.”
İmâm Şâfiî Hazretleri de şöyle demiştir:
Sûfîlerle arkadaşlık ettim ve onlardan iki mühim prensip öğrendim:
‒ Vakit kılıç gibidir, sen onu kesmezsen o seni keser.
‒ Nefsini Hakk’a yöneltirsen ne âlâ, yoksa o seni bâtıla yöneltir.
İmâm Hasan bin Ruşeyk şöyle der:
“Tefekkür deryâsının kilitlerini açmak için, seher vakti uykudan kalkıp çalışmaktan daha iyi bir anahtar yoktur. Çünkü insan o vakit dış alâkalardan, dünya endişe ve ihtiraslarından uzaktır. Rabbiyle beraberlik zamanına girmiştir. Bedeni dinlenmiş, kendine gelmiş, tazelenmiş ve zindeleşmiştir. Velhâsıl, havanın en güzel, esintinin en tatlı olduğu vakit ve gece ile gündüz arasındaki en müsâit zaman, seher vaktidir. Zira seherde, aydınlık karanlığın üzerini kaplamaktadır. Akşamda ise durum bunun zıddınadır; karanlık aydınlığın üzerine çökmektedir.”
Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri der ki:
“Dünyanın bir günü, âhiretin bin senesinden daha hayırlıdır. Çünkü dünyanın bir gününde rızâ-yı ilâhîyi tahsil etmek imkânı vardır. Âhirette ise dünyadaki gibi amel-i sâlihler yapıp da kazanma imkânı yoktur. Orada sadece hesap var.
Feridüddîn Attar şöyle der:
“Elden gittikten sonra dört şey geri döndürülemez: Ansızın ağızdan çıkan bir söz, yaydan fırlayan bir ok, olmuş bir kazâ ve boşuna harcanan bir ömür.”
Ebû Abdurrahmân es-Sülemî, zamanı ziyân etmenin ve dünyâdan başka kaygıları olmayan kimselerle fazla düşüp kalmanın, nefsin en büyük ayıplarından olduğunu bildirdikten sonra, bunun tedâvîsini şöyle îzâh eder:
“Zamanı, hayattaki en değerli şey bilmek ve çok değerli olan zamanı yine kendisi gibi değerli faâliyetlerle, yâni Allâh’ı zikretmek, dâimî bir ibâdet hâlinde olmak ve kalbe ihlâsı yerleştirmeye çalışmakla geçirmek îcâb eder. Allâh Rasûlü -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-: «Kişinin kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi, Müslümanlığının güzel olmasındandır.» buyurmuştur. (Tirmizî, Zühd, 11)
Abdullah ibn Mes'ud şöyle demiştir: Üzerine güneşin battığı, ömrümün eksildiği, ancak amelimin artmadığı bir güne duyduğum pişmanlık kadar başka bir şeye pişmanlık duymadım.
Ebû’d Derdâ şöyle demiştir: Âdemoğlu! Yere ayağınla basabildiğin kadar bas, yakında o senin kabrin olacaktır. Âdemoğlu! Senin hayatın günler demektir. Her bir gün geçince bir parçan gider. Âdemoğlu! Anandan doğduğun günden beri ömrün bitip durmaktadır .”
Geçen vakti kaybettiğine üzülmekle meşgul olmak ayrı bir vakit öldürmedir.
Abdulfettah Ebu Gudde
"Onlar bir tek an için böyle düşünürken biz acaba koskoca 365 gün yani bir yıl için nasıl düşünmeliyiz? Geri kazanması mümkün olmayan bir hazinesi için sevinir mi?
Ortalama insan ömrü olarak 70 yıl ele alacak olursak yaklaşık 250000 parçalık bir yapbozuz aslında. Ve bu parçadan her gün biri eksiliyor. Önemli olan o parçanın bizden ayrılırken ak mı yoksa kara mı ayrıldığı... Biz şimdi bizden eksilen parçaları mı kutluyoruz?
Yoksa kutlanmaya değer bir yıl mı geçirdik mesela gıybetsiz, hiç namaz kaçırmadığımız, Kur'an ile daha samimi bir diyaloğa girdiğimiz bir yıl geçti de onu mu kutluyoruz eğer öyle olsaydı onun kutlaması Kadir gecesi gibi olmalıydı.
Değişimi ve başlangıçları temsil eden Roma tanrısı Janus a bakılırsa yılbaşı kutlamanın tarihçesi bayağı geriye gidiyor ki bu kısım ne Müslüman olarak ne de aklını kullanan bir insan olarak çok tanrılı bir inancın ritüelini yerine getirmek anlamına geleceğinden hiç sıcak gelmiyor.
Gelelim Hz İsa'nın doğum gününü kutlama mevzusuna;
.“Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler / kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takib edeceksiniz.”
(Hz. Peygamberin gelecekle ilgili bu ürpertici açıklaması üzerine biz sahâbîler) sorduk:
"Ya Resûlellah! (İzlerini takib edeceğimiz bu topluluklar) Yahûdiler ve Hristiyanlar mı olacak?"
Şöyle buyurdu: “Ya başka kimler olacaktı?” (Buhari, Enbiya 50; Müslim, İlm 6)
Diğer bir rivayete göre ise Allah Rasülü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Ümmetim kendisinden önceki ümmet topluluklarının bir kısmını karış karış, arşın arşın izlemedikçe kıyamet kopmayacaktır.” Sahâbîler tarafından soruldu:
"Arkaları sıra gidilecek olan bu topluluklar Farslılar ve Rumlar (İranlılar ve Doğu Bizanslılar) mı olacak Yâ Resûlellah!"
“İnsanları onlar temsil etmiyorlar mı? (Elbet onlar olacaklar.)” (Feyzül-Kadîr 6/261 Hn. 7224)
İlk Hadis-i şerifte verilen örnek de oldukça dikkat çekici değil mi herkes tarafından sevilen, duruşu asil bir hayvana değil de bir sürüngene benzetilmek üzücü gerçekten. İşin yanlışlığı konuya hakim olmasak bile örnekten belli. Hani bir hikaye vardır; keklik bülbüle özenmiş onun gibi ötmeye çalışmış olmamış sonra bari dönüp kendim olayım demiş fakat kendisi de olamamış. İşte bugün biz de böyle bir kimlik karmaşası yaşamamak için tarafınızı en erken vakitte belirlemek zorundayız.
Yoksa Allah muhafaza şairin dediği gibi;
"Bir elde kadeh,bir elde Kuran;
Bir helaldir işimiz,birisi haram,
Yarım yamalak dünyada
Ne tam kafiriz,ne tam müslüman.." Ömer Hayyam
Evet tarafımızı seçmek zorundayız çünkü "bitaraf olan bertaraf olur." Çünkü bir duruşumuzun olması için gittiğimiz ortama göre tavır belirlemek yerine her gittiğimiz yerde hakkın taraftarı olduğumuzu göstermek için tarafımızı seçmek zorundayız....
Sonuç olarak bu sebeplerden hangisini ele alırsak alalım bizim kâr hanemize değil artı bir katkıda bulunacak bir davranış değil. Çünkü yıllar su gibi akar yılın sonu derken bir gün bir bakmışız ki yolun sonu gelmiş ve asıl kutlanacak gün o gün olması gerekirken asıl en büyük hazırlıklar o gün için yapılması gerekirken yolun sonunu ihmal edip hep yılın sonuna hazırlandıysak eyvah bize... Çünkü şairin dediği gibi
O dem ki perdeler kalkar perdeler iner,
Azraile hoşgeldin diyebilmekte hüner... Ya da
Ölüm, ölene bayram bayramda sevinmek var,
Oh ne güzel bayramda tahta ata binmek var...
Bu en mühim güne en değerli hazırlıkları yapmak, nefsimiz ne kadar arzu ederse etsin bugüne dair özel bir hazırlık yapmayıp, marifetimizi bir yolun sonu ama bir yeni başlangıcın habercisi olan "son dem"de gösterebilmek duasıyla...
Rabbim akibetimizi hayretsin. Hüsnü hatime nasip etsin ve O'na kavuşacağımız günümüzü en hayırlı günümüz, O'na kavuşacağımız anımızı en hayırlı anımız eylesin...
Bir sonraki yazıda buluşmak duasıyla.
Haktan Bilen