Okuduklarımızdan neden gereği gibi etkilenmiyoruz?

SORU;

Selamünaleyküm hocam
Şöyle bir sorum var. O kadar kitap olsun TV radyo programları konferanslar olsun dini şeyleri anlatmasına rağmen bilgiye ulaşım her açıdan kolay olmasına rağmen neden hala aynı durumdayız etkilenmiyoruz. Hani bunun sorunu nerede ki çözümü orada bulalım. Bu Elmas gibi hakikatlerden neden etkilenmiyoruz?

CEVAP;
Ve aleykümselam değerli kardeşim eğer etkilenmek için sadece bilmek yeterli olsaydı şeytan, hz.Adem'e secde eder, Ebu Cehil, peygamber aleyhisselam'a iman eder, firavun, kesinlikle Musa aleyhisselam ile karşı karşıya gelmezdi. Çünkü bütün bunlar bal gibi biliyorlardı ki bu hakikatler güneş aydınlığı gibidir. Ne örtülebilir ne de gizlenebilir. Lakin ne var ki huşu duymak için etkilenmek için bilgi yeterli değil bu bilginin akışı nereden olursa olsun. Hatta bilginin çokluğu gaye yaşanma olmazsa kişiyi malumatfuruşluk a götürür. Yani sadece bilgi edinme sevdası. Peki bunun sebepleri neler?
Hz Ali radıyallahu anh;
"İlmin yaşanma amacı dışında öğrenilmesi onun fitnesidir"
 der. Bugün ilim öğrenme amaçlarımızı tekrar gözden geçirelim isterseniz. Bu gayelerin kaçıncı sırasında Allah için yaşamak var? Sınav heyecanı ve telaşı ya da kariyer yapma arzusu ya da toplumda bilen bir insan olarak yer edilme isteği... Şıkları çoğaltabiliriz Peki öğrendiğimizi Allah adına yaşama isteği ilim öğrenme arzumuzda kaçıncı sırada? Bunu konuyu bizzat ilgilendiren ilahiyat alanından başlayarak tüm alanlara yayabiliriz. Örneğin insanların dini hayatını düzenlemelerine yardımcı olmak için yola çıkması gereken bir ilahiyatçı insanlara faydalı olmak için atanmayı bekliyorsa neden yoruldu ki bu kadar ? Atanmak güzeldir bunca çabanın belki bir nebze karşılığını almış olur da ya atanmadan bu işi yapamaz mı bir yüreğe dokunmak birçok güzele güzelliğe yol açmak...Öyle çok masraflı şeyler de değil hani bir çocuğu Rabbiyle buluşturmak bir yüreğe sevinç düşürmek v.s....

Sorun nerede ki çözümü ona göre bulalım demişsiniz. El hak doğrudur'' yiğit düştüğü yerden kalkar.'' Sorun etkilenme bölgemiz olan yürekte başlayınca çözümü de orada bulmak lazım. Önce Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin bu konudaki hadisleri ile başlayalım daha sonra erenlerden birinin örneği ile yazıyı noktalayalım.

Hz. Enes’ten (r.a.) rivâyet edildiğine göre Peygamber şöyle buyurmuştur:

Üç şey vardır ki; bunlar kimde bulunursa o kişi imanın tadını alır:

Allah ve Rasûlü’nü, her şeyden çok sevmek.

Sevdiğini sadece Allah için sevmek.

Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra, tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak kadar korkunç ve tehlikeli görmek.” (Buhârî, Îmân, 14; İkrah, 1; Edeb, 42; Müslim, Îmân, 67. Ayrıca bkz. Tirmizî, Îmân, 10/2624)

Abdullah bin Muâviye’den (r.a) rivâyete göre Nebiyy-i Ekrem şöyle buyurmuştur:

Üç şey vardır ki, kim bunları yaparsa imanın tadını almış olur:

Tek olan Allah’a kulluk edip, O’ndan başka ilâh olmadığına inanmak,

Her sene malının zekâtını gönül hoşluğuyla, isteyerek vermek,

Zekât verirken de malın yaşlı, uyuz, hasta ve zayıfını değil, vasatından vermek. Zira Allah, sizden mallarınızın en iyisini istemiyor, ancak kötüsünü vermenizi de emretmiyor.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 5/1582)

Abbâs bin Abdülmuttalib (r.a.), Efendimiz’in şöyle buyurduğunu işitmiştir:

Allah’ı Rab, İslâm’ı din, Muhammed’i (s.a.v) Peygamber olarak benimseyip onlardan râzı olan kişi, imanın tadını almıştır.” (Müslim, İman, 56; Tirmizî, Îmân, 10/2623; Ahmed, I, 208)

Huzeyfe’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur:

Harama bakış, iblisin zehirli oklarından bir oktur. Her kim Allah korkusu sebebiyle onu terk ederse, Yüce Allah bu davranışına karşılık ona, kalbinde halâvetini (tatlılığını)hissedeceği bir iman bahşeder.” (Hâkim, IV, 349/7875; Heysemî, VIII, 63)

 Ebû Hüreyre’den (r.a) şöyle naklediyor:

Allah Resûlü:

“–İmanınızı yenileyiniz!” buyurdu. Ashâb-ı Kirâm:

“–Ey Allah’ın Resûlü, imanımızı nasıl yenileyelim?” diye sordular. Resûlullah da:

“–«Lâ ilâhe illallâh» sözünü çokça söyleyiniz!” cevabını verdi. (Ahmed, II, 359; Hâkim, IV, 285/7657)

Şimdi hadis-i şeriflerde izah edildiği şekliyle imanın tadını almamız için gerekli maddeleri ele alalım;
Allah ve Rasulünü herşeyden çok seviyor muyuz? Örneğin Rabbimizin bir emri ile kendi isteklerimiz çatıştığında hangisini tercih ediyoruz ?
Ya da yanlış bir hayattan sonra Allah'ın lütfu ile Hidayet nasip olduktan sonra o günleri hatırlarken ateşe atılmak gibi mi ya da özlem dolu günler olarak mı hatırlıyoruz ?

Yine harama olan bakışlarımızı iç içe yaşamak zorunda kalsak dahi kısabiliyor muyuz? Yüz çevirebiliyor muyuz? Çünkü bunu yapana tadını yüreğinde alabileceği bir iman nasip olur.
Son olarak kişi andığını sever sevdiğini anar anıp da sevmemek riyakarlık, sevip de anmamak vefasızlıktır. Peki biz Rabbimizi ne kadar gündem ediniyoruz?

Tüm bunlardan sonra belki şunu diyeceksiniz zaten ben de bunları hissetmediğim için sordum. O zaman şöyle diyelim hissetmemiz için gerekli olan bilgiyi elde ettikten sonra canımız istese de istemese de uygulayalım her hasta iyileşmesi gerektiğinin bilincinde olmayabilir. Ya da elindeki ilacın değerini ancak kullandıktan sonra fark edebilir bazıları bunun için de o ilacı kullanmak lazım bazen önemini idrak ederek seve seve bazen farkında olmadan ama mecbur olduğunu bilerek ama her halükarda kullanmak lazım... Bu yüzden imanın tadını almaya dair yukarıda hadis-i şeriflerde sayılan maddeleri ezberleyip uygulamaya koymanızı tavsiye ederim. Zamanla mutlaka yerleşecektir Allah'ın izniyle.

Sorunuzun cevabını erenlerden birinin öğrencisine verdiği cevapla bitireyim.

Gerçek tarikat usullerinin uygulandığı dönemde bir gün bir şeyhe müridi gelerek der ki;
Şeyhim neden Siz ve sizin gibiler fitneyi daha gelirken farkedip olayların arkasındaki sır perdesini görürken, bizler anlama konusunda böyle değiliz?
Şeyhin verdiği örnek dikkat çekicidir:

Öğrencisini camın kenarına getirir. Ve ona camın arkasında neler gördüğünü sorar. Öğrenci sokakta oynayan çocukları yoğurt satan adamı ve diğerlerini söyler. Daha sonra camın arkasına bir sır çeker siyah ve tekrar sorar şimdi Ne görüyorsun? Öğrenci kendisini gördüğünü söyler.
İşte evladım der; Eğer kalp bütün sevgilerden temizlenip sadece sahibine adanmışsa o nur ile aydınlanır ve o kalbi taşıyana ışık olup gerçekleri gösterir. Fakat kalp Allah'tan gayrı sevgilerle sırlanır da hele hele de kişi "ene"sini kalp penceresine sır olarak çekerse işte o kalbi taşıyan kendinden başkasını görmez.

Belki de okuduklarımızdan hakkı ile etkilenmeyişimizin bir sebebi de budur...
Selim bir kalp duasıyla...
Allah'a emanet olunuz.

Haktan Bilen

Seviker
Yükleniyor...