muhtelif sorular
Değerli kardeşlerim bugünkü yazımızda bir üniversite öğrencimizin sorular zinciriyle muhatabız. Sorular zincirine geçmeden önce islam'a göre soru adabı ile ilgili kısacık bir açıklama yapmak isterim;
Soru 3 şey için sorulur;
Cennete yaklaşmak için
Cehennemden uzaklaşmak için
Dünyevi yaşantımızı kolaylaştırsın diye...
Bu üç sebebin dışındakiler sadece gündemimizi ve zihnimizi meşgul edip aldığımız cevaplar da, teslim olmadığımız, aklımızı ve ruhumuzu bizi yaratana teslim etmediğimiz sürece yeni sorulara kapı açacaktır. Bu yüzden teslimiyet özgürlük, inanmadan sadece sorgulamak ise zihnimizi esir alan sorular yumağı içerisine hapseden bir köleliktir. Evet soru soran bir ağız tehlikeli bir ağız değildir Ama faydalı sorular sormak ve aldığı cevaplarla itmi'nanı artması şartıyla... Bugün gündemimizi meşgul eden kasıp kavuran birçok soru gençlerin dimağını kurcalamak teslimiyetini bozmak üzere ortaya atılmaktadır ve bu sorular asıl sahiplerinden gelse niyetlerini sezdiğimizden cevaplamaktan imtina ederdik. Fakat bugün gençliği bu sorularla dinine kitabına şüpheli hale getirdiklerinden ve bir lise öğrencisinin gözyaşlarıyla "Hocam ben nasıl bir müslümanım ki dinime böyle iftiralar atılıyor ama ben cevap veremiyorum yetersiz kalıyorum okula gitmek artık benim için bir şeyler öğreneceğim değil sürekli şüphe edeceğim bir süreç haline geldi " şeklinde serzenişlerinden dolayı aslında böyle bir çelişkinin olmadığını izah etmek adına cevaplara başlıyorum.
SORU:
Nahl 15.ayette dağları insanları depremlerden korusun diye yarattık deniliyor , ancak bilimsel olarak görülmüştür ki dağların olduğu yerlerde depremler daha çok olmuştur. Bu bilimle çelişmiyor mu?
CEVAP:
Öncelikle bahsettiğiniz ayeti kerimenin meali ile başlayalım;
"O, sizi sarsmaması için yere sağlam dağlar yerleştirdi, ırmaklar ve yollar açtı ki gideceğiniz yere ulaşabilesiniz". (Nahl 15)
Konunun bilimsel açıklamasına girmeden önce şunu söylemek isterim... Bir şehri yönetiyor olsaydınız en kuvvetli ve cevval polislerinizi şehrin sütliman bölgelerine mi yoksa asayiş konusunda büyük sıkıntılar olan bölgelerine mi yönlendirirdiniz?
Ve bu sıkıntılı bölgelerde asayişi berkemal etmek üzere çabalanmasına rağmen gerçekleşen bir takım olayların faturasını bölgenin problemli dokusuna mı yoksa cevval, atakan polislere mi keserdiniz? Faturayı polislere kesmeniz ne kadar adil olurdu? Aslında sorunun bilimsel cevabına girmemize bile gerek yok Bu soruların cevabı dahi adilane bir şekilde verildiğinde o karışık yapıda ya o polisler olmasaydı ne olurdu sorusunu akla getirebileceği gibi ya o bölgede dağlar olmasaydı ne olurdu sorusunu da akla getirmesi lazım.
Olayın ıstılahi ve bilimsel boyutu için ise ilgili ayetin tefsiri için özellikle Fahreddin Er razi tefsiri kebir ve elmalılı Hamdi Yazır hak dini Kur'an dili tefsiri lerine başvurabilirsiniz.Bediüzzaman'ın muhakemat isimli eseri 70-75. sayfalar arasında da tatmin edici bilgiye ulaşabilirsiniz.
SORU:
Bakara suresinin 219. ayetinde içki ve kumar için;
"Bu ikisinde büyük zarar ve bazı faydalar vardır" deniyor. Kumarın insana ne gibi bir faydası olabilir?
CEVAP:
Evet belki helal ve temiz değil ama yine de bazı insanlar için kazanç kapısı (Aslında kazanç gibi görünen bir kayıp olmakla beraber) olduğundan yani bir fayda gibi göründüğünden şimdi bu soruyu ortaya atanlar Eğer ayette geçen bu ifade olmasaydı bu sefer de şu soruyu soracaklardı ''ama biz onlardan gelir elde ediyoruz hiç mi faydası yok Ne demek yani?...''
Görüldüğü üzere sürekli soru sormaya programlanmış bir akıl herhal içerde bir şeylere itiraz edecekti.
Bu konuda ayrıntılı bilgi için
https://www.haktanbilen.com/bakara-suresi-219-ayet-tefsiri
Adresini ziyaret edebilirsiniz detaylı bilgiyi orada bulacağınızı düşünüyorum.
SORU:
Rahman suresinin 19 ve 20. Ayetinde ve Furkan suresinin 53. ayetinde iki denizin birbirine karışmadığı söyleniyor. Bu iki suyun birbirine karıştığı yine bilimsel olarak ispatlanmıştır ve kuran bilim ile çelismiştir ilahi bir güç tarafından yazılan bir kitap nasıl bilimle çelişir?
CEVAP:
Gerçek bilgi (yakînî) ile Kur'an asla çelişmez. Fakat bugün bize bilim olarak dayatılan birçok şey 50 yıl sonra aslında olayın öyle olmadığını farklı bir şekilde olduğunu anlatılır. Gerçek bilim Kur'an ile örtüşen bilgidir. Çünkü Kur'an ayetleri her dönem yeniliğini ve tazeliğini korur. Bu konuda birkaç örnek verecek olursak örneğin Kur'an annelerin çocuklarını 2 yıl emzirmesini tavsiye ederken bundan 30 yıl önce bilim ısrarla bebek mamalarını tavsiye ederdi. Bu mamalar içerisindeki vitaminlerin, enzimlerin çocuk gelişimi için ne kadar faydalı olduğu vesaire vesaire birçok şey anlatılır annelere ısrarla belli markalardaki bebek mamaları mutlaka en azından takviye gıda olarak kullanılması dayatılırdı. Peki şimdi durum nedir? Bu mamaların üretici firmaları dahi artık bebeğinize en az 1 yıl mutlaka anne sütü veriniz şeklinde başlıyor sözlerine.
Yine bir dönem çocukların ilk bebeklik çağından itibaren anne babalarından ayrı odalarda yatırılması her ağladığında kucağa alınmaması çocuk psikologlarınca tavsiye edilirken bir sonraki dönem çocuğun ilk 2 hatta 3 yaşta mutlaka anne babasının yanında olması her ağladığında kucağa alıp sakinleştirilmesi ona güven telkin edilmesi tavsiye edilir oldu. Peki bunlardan hangisi doğru Kur'an ve sünnet hangisini onaylıyorsa elbette ki o doğru.
Efendimiz Aleyhisselam sabah namazında uzun okumasına rağmen ağlayan bir çocuğun ağlamasına dayanamayıp annesinin gönlünün mutlaka çocuğa kayacağı endişesiyle okuyuşunu kısa tutmuştur. Yine bir hadis-i şerifinde "kim ağlayan bir çocuğu sakinleştirinceye kadar gönlünü alırsa Allah da onu kişi razı oluncaya kadar Cennet nimetleri ile ikram eder" buyurarak ağlayan bir çocuğun tesellisi olmanın çocuğun ileriki hayatında çevresine karşı diğergam olması açısından önemini belirtmiştir.
Şimdi tüm bu açıklamalardan sonra bilim vahiy bilgisi ile örtüştüğü sürece doğrudur vahiy bilimle örtüştüğü sürece değil.
Kaldı ki burada birbirine karışmayan iki suyun Atlas okyanusundaki Cebelitarık boğazında olduğu yıllar önce ispatlanmış sizin bahsettiğiniz birbirine karışan iki farklı suyun ise Büyük Okyanus'un Kuzey bölgesinde olan Alaska Körfezi'ndeki sular olduğu ve statik olmadığından dolayı zaman zaman değişimler gösterdiği yakın tarihte açıklanmıştır.
Yani her iki durum birbirinden farklı şeylerdir ve bilimle ya da vahiyle çelişen bir durum yoktur.
SORU:
İlahi Adalet denen bir şeye inanıyoruz ve bunun ne zaman tecelli edeceğini bilmiyoruz. 1- 3- 5 -10- 20- 50 yıl veya ahirette tecelli edebilir. Adaleti ile bilinen Hz Ömer; "geç gelen adalet, adalet değil zulümdür " demiştir. Bu söyleyiş ilahi adalet ile çelişmiyor mu?
CEVAP:
Geç gelen adalet bize göre geç gelmiştir. Yoksa evveli ve ahiri bilen Allah'a göre geç değildir. Ahirete kalmış olayların hesabı ve uygulanacak adalet ancak ahirette uygulanabileceğinden o vakte ertelenmiştir. Bizdeki sabırsızlıktan dolayı geç geldi düşüncemiz bize ait bir düşüncedir şöyle bir örnekle açalım. Örneğin bastığı bir düğme ile fırlattığı bomba neticesinde binlerce mazlumun ölümüne sebep olan bir zalim bu dünyada bir kere öldürüldüğünde sizce Adalet yerini bulmuş mudur onun öldürdüğü adam sayısı kadar ölmesi gerekmez miydi adalete göre ya da masum çocuklara akla gelmeyecek çirkinlikleri yapan insanlar bu cezayı bir kere çektiklerinde bitmiş mi oluyor Adalet uygulanmış mıdır sizce yerli yerinde... İşte tam da bu yüzden bazı konuların hesabı ahirete kalır ve iyi ki kalır e insan iyiki ahiret var der. Çünkü bu dünyada hakkıyla cezası verilemeyecek pek çok suç vardır. O yüzden gecikme düşüncesi bize aittir. Fakat aslında tam zamanı tam isabet olanıdır yaşanan.
SORU:
Allah insanı birçok şeyle imtihan eder diyoruz. Kimini parayla kimini sağlıkla kimini eşiyle veya işiyle... Fakat imtihan denen şey tüm öğrencilere eşit olarak yapılmaz mı? Örneğin bir öğretmen sınıfa sınav yapacağı zaman herkese aynı soruyu sorar, kimseye farklı soru sormaz. Sorarsa da bu adaletli olmaz Allah bu konuda neden adil değildir?
CEVAP:
Aslında buradaki eksiklik Rabbimizin bizi imtihan yönteminde değil bugün bir türlü giderilemeyen sınav sistemindeki sıkıntılardır.Rabbim kimin neyi kaldıracağını ve kimin hangi soru ile derece yükselteceğini bilir ve ona göre muamele eder. Kendisine sunulan imtihanı doğru cevaplayamayan kimse aslında kapasitesi olmadığından değil o yükü nasıl kaldıracağını bilemediğinden ya da birtakım söz ve fiilleri ile imtihanı üzerine çektiğinden kaybeder. Yani Rabbimiz kullarını imtihan ederken kolunun neyi kaldırıp neyi kaldıramayacağını bilir ve kapasitesine göre imtihan eder adil olan imtihan şekli budur. Yoksa çocukların zeka seviyesi kabiliyet dereceleri gözetilmeksizin Osmanlı'nın tabiri ile balıklar uçmaya, kuşlar yüzmeye zorlanarak herkese eşit seviyede bir sınav anlayışı adil bir sınav anlayışı değildir. Burada sorgulanması gereken Rabbimizin bize sunduğu imtihan yöntemi değil asıl bizim herkese eşit görerek sunmuş olduğumuz imtihan yöntemidir.
SORU:
İslam'da neden 4 evlilik hakkı verilmiştir? Bu evliliklerin amacı güçsüzleri korumak kadınları himaye altına almak ve kötü yola düşmesini engellemek ise Hz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem neden Hz Ebubekir gibi güçlü ve zengin birinin kızı olan Hz Aişe ile evlenmiştir?
CEVAP:
Bu sorunun cevabının peygamber aleyhisselamın neden çok evlendiğine dair bu konuda özel olarak yazılmış kitaplarda bulabilirsin. Fakat şu kadarını söylemek lazım ki peygamber Aleyhisselam eğer itibar peşinde koşsaydı Hz Ebubekir'in kızı ile evlendiğini okumuş olduğunuz kaynaklarda Efendimiz Aleyhisselam'a müşriklerin gelip "eğer derdin güzel bir kadınla evlenmekse senin Mekke'nin en soylu en güzel kadınları ile evlendirelim, eğer zengin olmaksa mallarımızı birleştirip seni içimizdeki en zengin yapalım, eğer kral olmak için bu işe kalkıştıysan seni başımıza kral tayin edelim yeter ki bu tebliğ işinden vazgeç"dediklerini de okumuşsunuzdur. Bu tekliflerin tamamına Allah Rasulü tenezzül etmemiş,o gün kendisinden 15 yaş büyük bir kadınla gençliğinin en coşkulu çağında tek eşli olarak 25 yıl hayat sürmüştür. Keyif asalet ya da konfor peşinde olan bir insanın bunu yapması mümkün değildir.Kaldı ki Hz peygamberin Ebubekir radiyallahu anh'ın kızı ile evlenmiş olması peygamber aleyhisselamın ne asaletini ne şerefini arttırmaz bilakis Ebubekir radiyallahu anh'ın şerefi artar. O yüzden öyle Ebubekir gibi güçlü ve zengin birinin kızıyla evlendi diye peygamber aleyhisselamın ne toplumsal statüsünde ne zenginliğinde ne de gücünde bir şey değişmemiştir. Çünkü O bunların tamamını Allah'ın kendisine tayin etmiş olduğu makamdan alır. Fakat Allah Rasulü Aişe annemiz gibi bir değerle evlenerek İslam'ın kadınlara ait bilinmesi gereken tüm özelliklerini tüm mahrem konularını taptaze bir zihinle ve kıvrak bir zeka ile kavrayan ve ümmete öğretmen olacak biri ile evlenmiştir.
Şunu da söylemek gerekir ki 4 evlilik İslam'ın bir emri değil belirli durumlarda uygulanacak bir müsaadesi olmakla beraber, İslam evlilik sayısını 4'e çıkarmamış o günün birçok toplumunda sadece Arap toplumu da değil uygulanagelen sayısız keyfi evliliği 4 le sınırlamıştır.
Acaba mekkeli müşriklerin yukarıdaki teklifi ile muhatap olan kaç insan kendisinden 15 yaş büyük eşine hem de gençlik çağında hem de toplumun hiç yadırgamadığı gayet normal karşıladığı bir dönemde elinin tersiyle itip 25 yılını bu şekilde geçirirdi?
SORU:
Bakara suresinin 106. ayetinde "Biz bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak mutlaka ondan daha iyisini ve benzerini getiririz" diyor.Her şeye gücü yeten Allah'ın nasıl olur da ilahi bir kitapta hata yapma payı olabilir?
CEVAP:
Yukarıda bahsettiğiniz olay nasih mensuh olayıdır. Ve bu durum ibni Abbas'ın radıyallahu anh buyurduğu şekliyle Kur'an üzerinde ahkam kesmeye kalkışan bir adama Sen nasih nedir bilir misin diye sormuş adam hayır diye cevap verince Peki mensuh nedir diye sormuş adam yine hayır diye cevap verince Abdullah ibni Abbas: ''O zaman hem kendin helak oldun hem de duyurduklarını helak ettin buyurmuştur. Yani Kur'an üzerinde görüş beyan edecek insanın önce Kur'anî ilimler üzerinde bir bilgisi olması lazım. Evet Kur'an hayat kitabıdır ve okuma yazma bilmeyeninden ordinaryus profesörüne varıncaya kadar herkesin mutlaka kendine çıkaracağı dersler ve hayran kalacağı kendisini aciz bırakan ayetler ile karşı karşıyadır. Fakat bu acziyet ve hayranlık duygusu kişideki ilim arttıkça ortaya çıkacak bir haldir. Elmasla çakıl taşını ayırt edemeyen bir çocuk elmasın değerini nereden bilecek. Ya da İnci ile mısırı ayırt edemeyen bir tavuk için her ikisi de karın doyurucu madde olarak gelebilir. Altın sarrafı nın yanında değerlidir. Fakat bundan öte üzerinde konuşmak ahkam kesmek için öncelikle Kurani ilimler üzerinde belli bir seviyeye ulaşmak lazım.
İşte bu ayette bize sunulan bilgi de bu türden. Tedricilik diye bir metot vardır ki insan psikolojisine en uygun en doğru yöntemdir. Yıllarca kökleşmiş bir geleneği ya da yerleşmiş bir davranışı bir insandan ya da bir toplumdan bir anda çekip almak ne kişisel ne de toplumsal psikoloji açısından doğru bir davranış olmaz. Zaten böyle bir yöntemle ortaya konan kanun yerleşemez de... İşte tam da bundan dolayı bir takım ayetler tedrici olarak inmiş önce yavaş yavaş toplum o davranıştan uzaklaştırılmış daha sonra son nokta konulmuştur. Bu da hata payı değil insan fıtratını en iyi bilen yüce yaratıcının harika bir eğitim metodudur.
SORU:
Kur'an'da adı geçen 24 peygamberin 16'sı neden akrabadır? Bu peygamberler neden ortadoğu'ya inmiştir? Neden Çin Endonezya Avrupa ve Amerika'ya inmemiştir bozuk olan toplumları düzeltmek için gelmişse diğer toplumlar çok mu düzgündü?
CEVAP:
Öncelikle bu ümmetin en çok ihtiyaç duyduğu sorulara ve sorunlara verilen cevaplar açısından Kur'an'da 24 peygamberin ismi ve yaşamlarından bir takım kesitler bize örnek olarak gösterilmiştir.Fakat bu demek değildir ki gönderilen peygamberler Bu 24 peygamberden ibarettir.Rivayetlere göre 124.000 peygamber gönderildiği bazı rivayetlerde bu sayının daha da fazla olduğu bize ulaşmıştır.
Neden Ortadoğu'ya gönderildiği ve neden diğer ülkelere gönderilmediği sorusuna gelince; Eğer birazcık tarih ve coğrafya bilgisine sahip isek dünyadaki en eski yerleşim yerlerinin Nil, Dicle ve Fırat arasındaki topraklar olduğunu da biliyoruz demektir. Dünya atlası. com bilgi kaynağına göre;
Başlangıcı MÖ 4000 yıllarına kadar uzanan Mezopotamya medeniyetlerinin kurulduğu yer, Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki bölgeyi ve çevresini kapsamaktadır. Sümerler, Akadlar, Elamlar, Asurlar ve Babiller Mezopotamya’da yaşamış ilk medeniyetlerdir.
Mezopotamya medeniyetlerinin kurulduğu yer Fırat ve Dicle nehirlerinin suladığı verimli topraklardır. Bu medeniyetlerin temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktı. Bu nedenle yaşadıkları yerler tarıma elverişli alanlardı. Bu medeniyetler, bataklıkları kurutmuş ve sulama kanalları yapmışlardır. Tarımsal üretimin artması ticareti geliştirmiş ve kırsal yerleşim birimlerinden bazıları büyüyerek şehirlere dönüşmüştür. Örneğin Lagaş, Ur, Uruk ve Kiş, Mezopotamya’daki ilk önemli şehirlerdir. Mezopotamya’da yapılar, daha çok kerpiçten yapılmıştır. Bu nedenle ilk medeniyetlerden günümüze kadar varlığını korumuş olan eserler azdır.
Mezopotamya medeniyetleri, bilim ve sanat alanında da ilerlemişlerdir. Yazıyı ilk kez kullanan medeniyet Sümerlerdir. Yazının kullanılması ve yayılmasına bağlı olarak tarihî çağlar başlamıştır. Mezopotamya medeniyetleri, dört işlemi kullanmış ve dairenin alanını hesaplamışlardır. İlk yazılı kanunlar olan “Urgakina Kanunları” Sümerler tarafından yapılmıştır. Babil medeniyeti tarafından yapılmış olan “Hammurabi Kanunları” ise ilk yazılı anayasa olarak kabul edilmektedir. Mezopotamya medeniyetleri takvimi yapmış, hafta kavramını kullanmış; saati 60 dakikaya, dakikayı 60 saniyeye bölmüşlerdir. Burada mı maksadımız bir tarih dersi vermek değil Yukarıdaki sorunun sebebini masaya yatırmaktır. Ayrıntılı bilgiyi güvendiğiniz kaynaklardan okuyabilirsiniz. Şunu unutmamak gerekir ki
Rabbimiz azze ve celle Kur'an-ı Kerim'de;
" Kim doğru yolu seçerse kendi iyiliği için seçmiştir, kim de saparsa kendi zararına sapmış olur. Hiç kimse başkasının günah yükünü üstüne almaz. Biz bir resul göndermedikçe azap da etmeyiz." İsra 15
Buyurarak peygamber gönderilmemiş hiçbir toplum olmadığını bize haber vermiştir. Kaldı ki Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Amerika'dan Çine güney kutbundan kuzey kutbuna bütün insanlara ve cinlere peygamber olarak gönderilmiştir.
Rabbim sorduğumuz soruların cevabını bizi cennete yaklaştıran cehennemden uzaklaştıran ve hayatımıza ışık tutan cevaplardan olmasını nasip etsin Selim bir kalp itminana ulaşmış bir nefis versin bize...
Bir sonraki yazıda buluşmak duasıyla
Haktan Bilen