Kıskançlık Üzerine
SORU:
Selamünaleyküm hocam benim sorum kıskançlık üzerine olacak. Hocam üniversitede okuyorum çocukluğumdan beri üzerimde olan bir ahlakı yenemedim çok kıskancım hatta öyle ki çok sevdiğim bir arkadaşımın yeni bir arkadaş edinmesini hazmedemiyorum onu onunla paylaşmak istemiyorum. Daha da endişe verici olan ilerideki evlilik hayatımda bu huyumun başıma dert olacağından korkuyorum. Bu konuda ne tavsiye buyurursunuz? Saygılarımla.
CEVAP:
Ve aleykümselam öncelikle öğrendiğin ilmi Allah sana mübarek kılsın. Hangi bölümde okuyorsan o bölümü Rabbimizin rızasını kazanmak için gireceğin bir kapı eylesin. Soruna gelince şunu unutmayasın ki kendinde bulduğun hangi kötü özellik olursa olsun endişe duyduğun çözüm aradığın sürece senin için bir hayır olacaktır.Biz cenneti öncelikle Rabbimizin izni sonra da yaptığımız iyiliklerle kazanacağımızı düşünüyoruz. Halbuki bize cenneti kazandıracak ameller arasında kötülükle mücadelemiz yine bunun içerisinde de bizzat nefsimizin kötülüğe meyli ile mücadelemiz çok büyük yer tutar. Mecelle'nin meşhur kurallarından biridir;
"Def-i mazarrat celb-i menafiden evladır…" Türkçe meali şöyle: “Bir zararın giderilmesi bir yararın temininden önemli ve önceliklidir”…
Şimdi bu kurala baktığımızda ki birçoğu ayet ve hadislerden çıkarılmıştır. Bir kötülüğü def etmek bir çok iyilik yapmaktan daha önceliklidir. Bir kötülüğü def etmek için ise önce onu keşfetmek görmek gerekir siz görmüşsünüz ve şimdi çaresini arıyorsunuz.İlk aşamayı geçtiğinizde göre şimdi aşama aşama hadislerle bu soruna çözüm bulalım.
Öncelikle dikkat etmemiz ve gözden kaçırdığımız mesele şu maalesef dilimizden yabancı kelimeleri çıkaralım derken dilimizin kısırlaştığını göz ardı ediyoruz. Tıpkı Tarık Buğra'ya;
-Üstad hakikat kelimesinin yerine gerçek kelimesini kullansak ne kaybederiz sanki diye sorulduğunda "hakikati kaybedersin a bebek" diye cevap vermesi gibi biz de Arapçada kullanılan ve Türkçede karşılığını kıskançlık diye çevirdiğimiz iki farklı kelimenin doğru anlamını bilmemiz gerekir.Her iki kelime de hadislerde Türkçeye tercüme edilirken kıskançlık olarak tercüme edilmesine rağmen birbirinden çok farklı anlamlar taşır. Bunlardan ilki "gayur" kelimesi Türkçeye kıskançlık olarak çevrilen bu kelime aslında;
1. Çok gayretli, çok çalışkan
2. Çok hamiyetli
3. Çok kıskanç: Çok dikkatli ol, çünkü O, gayurdur, pek kıskançtır, hiçbir kulunun kalbinde kendisinden başka birinin olmasını arzu etmez (Kuşeyrî Risâlesi Terc.).
Açıklamalarında olduğu gibi takdir edilesi anlamlara gelir. Ve hadis-i şeriflerde eşler arasındaki kıskançlığı, Rabbimizin kuluna olan kıskançlığını anlatırken bu kelime kullanılır.
قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ اللّهَ تَعالى يَغَارُ وَإنَّ الْمُؤْمِنَ يَغَارُ وَإنَّ غَيْرَةَ اللّهِ أنْ يَأتِى الْمُؤْمِنُ مَا حَرَّمَ اللّهُ تَعالى عَلَيْهِ[. أخرجه الشيخان والترمذي .
Hadisin Anlamı:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: “Allah kıskançtır, mü’min de kıskançtır. Allah’ın kıskanması, mü’minin Allah’ın haram ettiği şeyi yapmasıdır.
Kaynak: Buhari, Nikah 107,
Dinî metinlerde kıskançlık anlamında kullanılan Arapça gayret kelimesi “kişinin kendi mahremini koruması yönünde gösterdiği aşırı duyarlılık, şeref ve namusuna zarar verecek durumlardan sakınıp korunmasını sağlayan duygusal tepki”, daha özel olarak da “erkek veya kadının başkasının cinsel ilgisine karşı kendi eşini koruma ve savunma duygusu” mânasına gelir (İbnü’l-Esîr, III, 401; Lisânü’l-ʿArab, “ġyr” md.; Râgıb el-İsfahânî, s. 347).
Efendiniz(Sa'd)in söylediğine kulak verin! O, hakikaten gayûrdur (kıskançtır), amma ben, O"ndan daha gayûrum, Allah"da benden gayûrdur! buyurdular. (Sahihi Müslim lian 16)
Şimdi bu hadisi şeriflere baktığımızda Türkçede kıskançlık diye tercüme ettiğimiz iki kelimeden biri olan gayur'un Aslında olması gereken kıskançlık olduğunu görüyoruz. Yani esirgeme koruma
Tam da burada bilerek ya da bilmeyerek kullandığımız "gayretullaha dokunur" terimini hatırlayalım. İşte bu terim'in tam karşılığı da şu şekildedir.
Allah’ın kıskanması din dilinde “gayretullah” şeklinde ifade edilir ve yaptıkları kötü, çirkin, haksız işlerle gayretullaha dokunanların mutlaka ceza göreceklerine inanılır. Kıskançlığı, “kişinin sevdiği ve sahip olduğu bir şeye başkasının ortak olmasından hoşlanmaması” diye tanımlayan Kuşeyrî de hadiste Allah’ın kıskançlıkla nitelendirilmesini bu tanıma uygun olarak açıklamaya çalışır. Ona göre Allah’ın kıskanması, “kulu üzerinde ulûhiyyet hakkının sadece kendisine ait olmasından dolayı yalnız kendisine ibadet ve itaat edilmesini istemesi, bu konuda başka birinin ortak kılınmasına razı olmaması” demektir (er-Risâle, II, 512).işte bu şekilde bir itaat ve kulluk dairesinin dışına çıkılması gayretullaha dokunur.
Eşler arasında gayur olmak ise ipin ucu kaçırılıp da birbirinin hakkını zayi etmek olmadığı sürece bir sakıncası olmayan hatta renk katan artı bir sevap hanesi olan bir durumdur.Fakat bir birinin hakkını zayi etme sınırına dayandığında kantarın topuzu kaçmış olur ki tam da burada Allah Rasulü'nün
“Allah’ın kadın kullarını Allah’ın mescitlerinden menetmeyiniz. Ancak onlar süslenmemiş ve koku sürünmemiş olarak camiye gelsinler” (Ebu Davud, Salat, 52) hadisini hatırlamak gerekir. Hatta bu konuda sahabe'den ilginç bir örnek olarak Abdullah ibni Ömer'in bu hadisi rivayet etmesi üzerine oğlunun aşırı kıskançlığı dolayısıyla velakin babacığım diye başladığı cümlesini daha bitirmeden Abdullah ibn'i Ömer ona çok ağır konuşmuş ben sana Allah Rasulü'nün hadisinden bahsediyorum Sen ise velakin diyorsun diyerek onu şiddetli bir şekilde azarlamıştır. Kadının eşini kıskanmaya yönelik duruma gelince bu konuda en güzel örnek Aişe annemizin yaptıkları olsa da o ayrı bir başlığın konusudur burada birkaçını rivayetleyetinerek Ümmü seleme annemizin sözleri ve Efendimizin tavsiyeleri konusuna biraz daha açmayı önceleyelim.
Aişe radıyallahu anha annemizden rivayetle;
"Safiyye radıyallahu anha gibi güzel yemek yapanı görmedim. (Bir defasında) Resûlullah aleyhissalatu vesselam benim odamda iken, Safiyye ona yemek yapıp (göndermişti). Çok şiddetli bir kıskançlık hissettim. Öyle ki beni bir titreme sardı. (Gidip) kabını kırdım, sonra da pişman oldum ve: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, yaptığım bu hareketin keffareti nedir?" "Tabağa aynıyla tabak, yemeğe misliyle yemek!" buyurdular."
Kaynak: Ebu Davud, Büyü 91, (3568); Nesai, İşretu'n-Nisa 4, (7, 71).
Görüldüğü gibi Allah Rasulü fıtratta olan bu hali yok saymamış olayı büyütmemiş ve meselenin yemeğe karşı bir yemek tabağı karşı bir tabakla hallolacağını söyleyerek olayı kapatmıştır.Evimizde iki ergen iki kardeş arasında geçse bile belki evin reisi ve olayı yaşayanlar arasında büyük öfke patlamalarına sebep olacak bir olay büyümemiş anlayışla ve derin muhabbetle çözülmüştür. "Tabağı kaldırıp yere çarptı ya sen ne diyorsun " sözlerini duyar gibiyiz. Fakat Allah Rasulü'nün müdahalesiyle kimse şeytanını konuşturmadı ve olay bir tatsızlığa dönüşmeden kapandı.Efendimizin Ümmü Seleme radıyallahu anha annemizle yaşadığı ve bu konudan çıkaracağımız derslere gelince;
Hz. Ümmü Seleme, vefâtından biraz önce kocasına,
"Duyduğuma göre; Cennetlik kocası ölen Cennetlik bir kadın, sonradan başka birisiyle evlenmezse, muhakkak Allah onu Cennette kocasıyla bir araya getirecektir. Aynı şekilde; Cennetlik karısı ölen, Cennetlik bir koca, sonradan başka birisiyle evlenmezse, muhakkak Allah, onu da Cennette karısıyla bir araya getirecektir."
dedikten sonra şu teklifi yapmıştı:
"O halde gel, seninle sözleşelim. Ne sen benden sonra evlen ne de ben, senden sonra evleneyim!"
Fakat, Ebû Seleme bu teklifi kabul etmemiş ve,
"Sen benim sözümü dinle; ben öldüğüm zaman sen evlen." demişti. Sonra da; şu duâyı yapmıştı:
"Allah'ım! Ümmü Seleme'ye, benden sonra, benden daha hayırlı, onu hor görmeyecek, incitmeyecek bir koca nasib et!"
(Tabakât, 8:88)
Daha sonra, Peygamber Efendimiz, onu ve yetim çocuklarını himâyesi altına almak için Ümmü Seleme'ye evlenme teklifinde bulundu. Hz. Ümmü Seleme mâzur görülmesini istedi,
"Ben hem yaşlı (o günlerde Ümmü Seleme annemiz 44 yaşında), hem de kıskanç bir kadınım. Aynı zamanda çoluk çocukluyum.
Teklifine bu cevabı veren Hz. Ümmü Seleme'ye bu sefer Peygâmber Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) gitti ve evlenme teklifini bizzat tekrarladı. Sonra da şöyle konuştu:
"Yaşlı bir kadın olduğunu söylüyorsun. Halbuki, bir kadına kendisinden daha yaşlı bir erkekle evlenmesi ayıp değildir."
"Yetimlerin annesi olduğunu söyledin. Bunu bil ki, onların geçimleri Allah ve Rasûlüne âittir."
"Kıskanç bir kadınım diyorsun. Bu konuda sana yardım etmesi için Allah'a duâ ederim."
(Tabakât, 8:89-90.)
Burada bilgiden ziyade en az bilgi kadar önemli , gözden kaçırdığımız bir şeyi yakalıyoruz. Kıskandığımız ya da kıskanan kişiye dua etmek. Bir şeyin üstesinden gelebilmek için sadece bilmek yetmiyor. O yüzden kıskandığını düşündüğümüz kişiye bu yönünün hayırdan başka bir şey kullanılmaması için dua etmemiz Eğer birini kıskanıyorsak aşırı gitmemek hukukunu çiğnememek ve o kişinin elindeki nimetleri hayra kullanması için dua etmek kıskançlık için güzel bir çözümdür. Ve mutlaka uygulanması gerekir.
Kıskançlığın bitirici yok edici yönü olan hased kısmına gelince;
Hem masdar hem de isim olarak kullanılan hased kelimesi, başkasının sahip olduğu maddî veya mânevî imkânların kendisine intikal etmesi veya kıskanılan kişinin bu imkânlardan mahrum kalması yönündeki istek ve niyeti ifade eder.Anlaşılan o ki kıskançlık diye tercüme edilen iki kelime birbirinden çok farklı anlamlara geliyor Râgıb el-İsfahânî, bu istek ve niyetin gerçekleşmesi için gösterilen fiilî gayreti de hasedin tanımına katar (el-Müfredât, “ḥsd” md.; eẕ-Ẕerîʿa, s. 348)
Hadislerde, “bir şeyi sahibinden kıskanmak, onu çekememek” mânasındaki haset hakkında oldukça sert ifadeler yer alır. Buna göre, “Bir kulun kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz” (Nesâî, “Cihâd”, 8); “Ateşin odunu yakıp bitirmesi gibi haset de iyilikleri mahveder” (İbn Mâce, “Zühd”, 22; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 44). Bütün hadis kaynaklarında benzer ifadelerle kaydedilen konuyla ilgili hadislerin birinde din kardeşliği ve sosyal barış için gerekli görülen hususlar şu şekilde sıralanır: “Dedikodunun peşine düşmeyin, başkalarının kusurlarını araştırmayın, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, kin gütmeyin. Ey Allah’ın kulları, kardeş olun!” (Buhârî, “Edeb”, 57, 58; Müslim, “Birr”, 24, 28, 30, 32).
Yine hasedin ne kadar tehlikeli bir durum olduğunu Felak suresi 5. ayette "hased ettiği zaman hasetçinin şerrinden de Allah'a sığınmak" gerektiğinin hatırlatılmasından anlıyoruz.
Tüm bunlardan Hased kalbe yerleştiğinde o kadar kolay sökülüp atılamayacağı endişesini de görüyoruz. İşte bundan dolayı gönlümüze gelen ilk haset duygusunda kesinlikle şeytanımızı konuşturmamak o duyguyu kalbimizde birkaç saniye bile ağırlamamak için istiğfarla Rabbimize yönelmek. Hangi kardeşimize dair haset duygusu girdiyse gönlümüze o kardeşimize yoğun dua etmek. Ondaki nîmetin onun elinden gitmesinin o nimetten faydalanan diğer insanların da mahrumiyeti olduğunu unutmamak ve her daim Rabbimizden yardım istemek teyakkuzda olmak gerekir. Konunun en başında söylediğim gibi mücadelesi çok zor olsa dahi kötülükle mücadelenin yeni iyilikler "ek"mekten daha önemli ve öncelikli olduğunu unutmamak gerekir.tabi bununla birlikte kötülükle mücadele edeceğim diye peşine takılmamak önemlidir gönlümüze gelen bu duygu'dan istiğfar edip kardeşimiz için hayır dileyip yolumuza devam etmemiz lazım.
Sadra şifa olması duasıyla... Allah'a emanet olunuz.
Haktan Bilen