Geçmişim evlilik düşünceme engel oluyor...

SORU:

Selamunaleykum.  Allah razı olsun internet siteniz benim için çok faydalı oluyor. Allah hanenize salih amel olarak sizden ziyadesiyle kabul etsin.

Benim size bir sorum olacaktı. Geçmişte hataları olan bir insan gerçekten tövbe etmişse , hayatında karşıdaki kişinin yaptığı  hataları yapmamış bir insanla evlenmesi uygun mudur?  ve bu gibi seyleri karşıdaki  kisiye sormak doğru  mudur? Bu konu gerçekten beni düşündürüyor o yüzden size sormak istedim . InşAllah içimdeki soruyu tam olarak anlatabilmişimdir . Allah razı olsun,  Allah'a emanet olun

CEVAP:

Ve Aleykümselam kardeşim Allah sizden de razı olsun.

 Önce ilk sorununuzla başlayalım. Gerçekten tevbe etmek nedir ? Hz Ali radıyallahu anh a göre Nasuh tevbe yani tekrar günaha dönmemek üzere yapılmış olan arındırıcı onarıcı tövbe şu şekildedir;

Hazret-i Ali (ra) bir gün birisinin “Allahümme innî estağfiruke ve etûbü ileyke” (Allah’ım Senden bağışlanmak isterim ve Sana tövbe ederim.) dediğini işitmişti. Dedi ki:

“Dil çabukluğu ile söyleyip, kalpten tevbe etmemek yalancılar tövbesidir!” Adam:

“O halde tövbe nedir?” dedi. Hazret-i Ali:

“Tövbede altı şey toplanmalıdır:

1-Geçmiş günahlara pişmanlık,

2-Farzları yapmak,

3-Kötülükleri terk etmek,

4-Düşmanlarla ve hasımlarla helâlleşmek,

5-Bir daha günaha dönmemeye azm etmek.

6-Nefsi günahlarda büyüttüğün gibi onu Allah’a itaatte eritmek ve ona günahların zevkini tattırdığın gibi, Allah’a itaatin zorluğunu ve acısını tattırmak” dedi.
 (Tefsirül Kadı Beyzavî, c. 3, s. 515)

Eğer bu şartları taşıyan bir tevbe yapılmışsa kimsenin bir diğerinin geçmişini kurcalamak gibi bir lüksü olamaz. Kaldı ki sadece bizden farklı günahlar işledikleri için kimseyi yargılayamayız. Dışarıdaki yüz insandan doksanına sorsak gıybet mi zina mı diye elbette zina daha büyük bir suç olarak zikredilecektir. Ya da kredi mi zina mı diye sorsak yine zina daha büyük bir suç olarak zikredilecektir. Peki hadislerde geçen şekli nedir ?

Kadın erkek ayrımı yapmaksızın tarafların birbirine getirebileceği en güzel çeyiz en güzel hediyelerden biridir lakin tamamı değildir dokunulmamışlık. Ve bu durum o kadar değerlidir ki cennette kişiye sunulacak ödüllerden birisidir. Kadın olsun erkek olsun bu durumu muhafaza etmeye azami gayret sarf etmelidir.
"Oralarda eşinden başkasına bakmayan eşler vardır ki onlardan önce kendilerine ne bir insan ne de bir cin dokunmuştur." (Rahman suresi 56.ayet) Bunu gözümüzde küçültmeden değerini düşürmeden fakat yaşadığımız çağı da göz önüne alarak aşağıdaki değerlendirmeyi sonuna kadar okumanızı rica ediyorum;

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İnsanı helâke sürükleyen yedi şeyden sakınınız." Sahâbîler:

– Yâ Resûlallah! Bu yedi şey nedir? diye sordular. Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:

"Allah'a şirk koşmak, sihir ve büyü yapmak, – haklı olarak öldürülen müstesna- Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı bir insanı öldürmek, fâiz yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum sırasında harpten kaçmak, evli olup hiçbir şeyden haberi olmayan namusuna düşkün müslüman kadınlara zina isnad etmek."

Buhârî, Vasâyâ 23, Tıb 48, Hudûd 44; Müslim, Îmân 145. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vesâyâ 10; Nesâî, Vesâyâ 12

Görüldüğü gibi hadis-i şerifte zina geçmiyor.bu zinanın Büyük bir suç olduğunu hafifletilmez çünkü nesil emniyetini bozan her dinde bulunması gereken 5 emniyetten birini ihlal eden bir durumdur lakin yukarıdaki günahlara baktığımız zaman onların daha ciddi daha büyük günahlar olduğunu görürüz fakat toplumda zina onlardan daha kötü karşılanmaktadır. Örneğin tesettürlü bir kardeşimizin büyü çözdürmek için bir büyücünün kapısına gittiğini görürüz ilginç bir şekilde, halbuki yedi helak edici şeyden birisidir. Yine kiradan kurtulmak için faizli iş yaptığı %100 net belli olan bir müessese ile kredi ortaklığına girer yedi helak edici şeyden biri olarak yine zina geçmez. Yanlış anlaşılmamak için tekrar söylüyorum asla zinayı gözde küçültmek değil niyetim fakat küçümsediğimiz önemsemediğimiz büyük günahları  hatırlatmak. İmam şafii'nin güzel bir sözünü hatırlatmakta fayda var.

"Bütün günahlar içki gibi sarhoş etseydi yeryüzünde ayık kimse bulamazdınız."

Allah azze ve celle gıybetten tiksindirme derecesinde bizi uzaklaştırmış ve haram kılmıştır. Fakat bugün hiçbirimiz gözümüzde zina ile gıybeti aynı teraziye koymayız. Zayıf olmakla beraber uydurma olmadığından dolayı zikr edeceğim şu hadisi şerife dikkat çekilelim;

(Gıybetten sakının; çünkü gıybet zinadan daha şiddetlidir. Kişi zina edip tevbe eder de, [bir daha yapmazsa], Allahü teâlâ onun tevbesini kabul eder. Gıybet edilen, gıybet edeni affetmedikçe, affolmaz.) [İbni Ebid-Dünya, Deylemi, Taberani, Beyheki, Tergib ve Terhib, İ. Şarani, İ. Gazali]
Dediğim gibi belki zayıf diye bu hadisi Şerife itiraz edenler olabilir. Lakin şimdi zikr edeceğimiz hadis-i şerif de senedinde hiçbir itiraz olmayan sahip bir hadis

Hz. Aişe (radıyallâhu anh) anlatıyor:

Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi vesellem’e:

− Safiyye’nin şu kusurları, boyunun kısa olması sana yeter!.. dedim.

Rasûl-ü Ekrem:

− Öyle bir söz konuştun ki, denize atılsa, denizi bulandırır ve kokuturdu!.. buyurdu.

Rasûl-ü Ekrem’e gene bir insandan bahsetmiştim. Bana şöyle dedi:

 Bana dünyalıktan birçok şey verilse de, kimseyi kötülükle anmayı sevmem!.. (Ebu Davud, Tırmızî)

Nasıl bir amel ki ucunu bucağını göremediğimiz bir denizi bulandırmaya yetiyor. Bir bardak suyun rengini ve kokusunu değiştirmekten bahsetmiyoruz. İçinde sayısını bilmediğimiz kadar canlının barınmasına rağmen berraklığından bir şey kaybetmeyen denizden bahsediyoruz.

Amr ibn-ül As (radıyallâhu anh)’dan nakledilmiştir:

Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) ölü bir katırın yanından geçerken ashabından bazılarına şöyle buyurmuştur:

− Kişinin karnını doyuruncaya kadar şu (leşden) yemesi, elbette müslüman bir kişinin etini yemesinden (dedikodusunu yapmasından) daha hayırlıdır. (İbn-i Hibbân)

Tüm bu açıklamalardan sonra büyük günah anlayışımıza bir çeki düzen verip ibn Abbas radıyallahu anh'ın

"Tövbe edildiği sürece büyük günah ısrar edildiği sürece küçük günah yoktur"düsturunu göz önüne alarak günahı gözümüzde basitleştirmeden fakat aynı zamanda ona takılıp yapacağımız bütün hayırların önüne bir set olarak çekmeden önce iyi düşünmemiz lazım. Eğer Hz Ali'nin yukarıda saymış olduğu şartların yerine getirildiği bir tevbeye niyetli isek ve azimli isek şeytanın bizi geçmiş ile uğraştırmasına kapı açmayalım. Biz önümüze bakalım hangi hayırları yapabiliriz hangi güzel işlere imza atabiliriz geçmişle uğraştırmak şeytanın işidir bizi hep yenilmiş görmek ve kendimize de öyle göstermek ister.Bu konuda size tavsiyem kesinlikle şerhli bir hadis kitabının tövbe bölümünü okumalısınız. Okumalısınız ki Rabbimin denizlerden daha engin merhametini bu hadis-i şeriflerde göresiniz. altı bin küsür ayetin bulunduğu bir kitabın Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlamasının hikmetini öğrenesiniz.

Gelelim sorunuzun son bölümüne ;Günahtan tam dönen ve tövbe eden, o günahı hiç işlememiş gibidir.” (İbn Mace, Zühd, 30) Bu durumda o günahı işlememiş biri ile evlenmesine bir sakınca yoktur. Sorunuzun "Bu gibi şeyleri karşıdaki kişiye sormak doğru mudur?"kısmına gelince ;
İnsanların geçmişlerini yoklamak bizim haddimiz değildir. Lakin böyle bir soruyu soran kişiyle evliliği, geçmişinizde böyle bir sıkıntı varsa kabul etmemenizi tavsiye ederim.Çünkü evlilik görüşmesinden önce sorulan sorular detay değil kişinin muhatabında aradıklarıdır. Herkes aynı şeyi aramaz fakat eğer sorduysa bu onun yumuşak karnıdır.Kişinin hassas noktası budur ve hiç ummadığınız bir yerde evlendikten sonra önünüze düşecektir. Fakat böyle bir soru sorulmalı mıdır ? Sahabenin evlilik görüşmesinde sorduğu sorular arasında böyle bir soru yoktur. Aslolan örtmektir bununla birlikte yukarıda söylediğim gibi eğer böyle bir soru gelmişse kişi vazgeçilmezlerini ve hassas noktasını ortaya koyuyor demektir bu noktada sonradan bir pişmanlık yaşamaktansa önce dikkat etmek evlâdır. Neye göre örtmek esastır dediğim belki dikkatinizi çekmiş olabilir o yüzden sorunuzun cevabını Hz Ömer'e nispet edilen şu kıssa ile bitiriyorum;

Bir adam Hz. Ömer’in yanına geldi. Bir problemim var, çözemedim, bana yardım eder misin, dedi. Hz. Ömer anlat deyince de anlatmaya başladı: "Benim bir kızım vardı. Onu cahiliye döneminde diri diri gömmek için toprağa koydum. Sonra da ölmeden çıkardım. Daha sonraki yıllarda önemli bir yanlışlık yaptı, zinaya düştü. Yaptığı bu yanlışlık onu o kadar sıkıntıya düşürdü ki, intihar etmeye yeltendi. Damarlarını kesti. Onu zor kurtardık. Kızım bu hadiseden sonra tövbe etti. İyi bir yönelişle Allah’a yöneldi. Şimdi ise kızıma bir talip çıktı. Onu evlendireceğim. Kızıma talip olanlar ise bu olaydan -zinadan- haberdar değiller. Şimdi sana soruyorum ey müminlerin emiri! Ben ne yapayım? Damat olacak kişiye, kızımın bu olayını anlatayım mı yoksa susayım mı?"

Kızın babasını büyük bir dikkat ve sabırla dinleyen Hz. Ömer, kızın yaptıklarını deşip hiddetleneceğine adama şöyle seslendi: "Adam! Allah’ın örttüğünü, ortaya saçmadığını sen mi deşifre edeceksin? Allah’a yemin ederim ki, böyle bir şey yaparsan yani kızının açığını yayarsan seni bu ülkenin insanlarına rezil ederim. Git ve kızını başından hiçbir olay geçmemiş namuslu bir kadın gibi evlendir." (İbnül Cevzi, Menakıbı Ömer, s. 169)

Bize düşen, geçmişe takılıp kalmak yerine tevbemize sadakatle önümüze bakmaktır. Günahımızı küçümsemeden tevbede acele edip hassas davranmak, kimsenin günahını gözümüzde büyüterek kendimizi büyük görmemek de tövbe konusunda iki düsturumuzdur.Allah, hem tevbeleri hem de duaları en güzeli ve hayırlısıyla kabul edendir. İstiğfara devam edeni hiç ummadığı yerden rızıklandırır. Eş de bir rızık olduğuna göre istiğfara devam edeni hiç ummadığı güzel evsafta bir insanla karşılaştırmaya rabbim kadirdir.

Tüm bekar kardeşlerime Rabbimin razı olacağı onların da (hassaten sizin de ) mutlu olacağınız hayırlı bir yuva kurmanız duasıyla...

Allah'a emanet olunuz.

Haktan Bilen

Seviker
Yükleniyor...