evlilik ve düğün üzerine sorular
SORU:
Selamünaleyküm hocam
Evlilik üzerine müsaadenizle benim de bir takım sorularım olacaktı.
1-Evlilik kader midir?
2- Mehir haricinde düğün öncesi istenilen altın veya her türlü meta nın hadislerdeki yeri?
3-Kına gecesi bir kültür mü yoksa sahabe annelerimiz de yaptı mı?
4-Düğün genel hatları ile nasıl olmalı? Sadece nikah salonunda nikah kıyılsa ve salonda kadın ve erkek misafirler olsa ve gelin damat bunların karşısında sahnede oturup imza atsa bu uygun mudur?
5-Mevlidli düğün olsa gelin ve damat yine misafirler ile mi bulunmalı? Oynama müzik ilahi gösteri VS. Ne ölçüde izin var?
6- Giyim nasıl olmalı. Geniş bir gelinlik de uygun mudur? Kıyafetin güzellik ölçüsü ne olmalı. Günümüzdeki şu gelinlik üzerine pelerin tarzı aksesuarlar ne kadar doğru?
7- Düğünde takılan takılar kime aittir?
Son soru özel; Sizin düğününüz nasıl oldu? Kızınızın veya oğlunuzun düğünü ile ilgili duanız ne yönde? Yani nasıl bir düğün yapsınlar istersiniz?
CEVAP:
Ve aleykümselam kardeşim ilk sorununuzla bismillah deyip başlayalım:
1-Evlilik kader midir?
Evlilik kader değildir demek Allah'ın bilgisi dahilinde olmayan bir şeyi iddia etmektir. Çünkü kader Allah'ın bildiği her şeydir. Bu durumda elbette evlilik kaderdir.Fakat hem külli irade din hem cüzi iradenin konuştuğu bir kaderdir. Yüce Rabbimiz kur'an-ı Kerim'de bizlere:
"Müşrik kadınlarla, onlar inanıncaya kadar, evlenmeyin. (Müşrik kadın) hoşunuza gitse dahi, mümin bir câriye, müşrik (hür) bir kadından iyidir. Müşrik erkekler de inanıncaya kadar, onları(mümin kadınlarla) evlendirmeyin. (Müşrik erkek) hoşunuza gitse dahi, mümin bir köle, müşrik bir adamdan iyidir. (Zira) onlar ateşe çağırıyorlar. Allah ise izniyle cennete ve mağfrete çağrıyor. İnsanlara ayetlerini (böyle) açıklıyor ki öğüt alsınlar." (Bakara, 2/221) buyurduysa,
Ayrıntılı bilgi için:
https://www.haktanbilen.com/bakara-suresi-221-ayet-tefsiri
Mutlaka okuyunuz
Allah Rasulü bize:
"Kadın, dört şeyi için nikah edilir; malı, soyu, güzelliği ve dini; sen dindar olanını seç ki, evin bereket bulsun." (Buhari)
Diyorsa bu durumda anlıyoruz ki evlilik evleninceye kadar tercih etme hakkımız olan bir kaderdir. Çünkü bizim seçim hakkımız vardır.Doğacağımız anne babayı ırkımızı tenimizi seçemediğimiz gibi bir durum değildir.Bize yol gösterilmiş kriterler belirtilmiş tercih hakkı sunulmuştur. Bu durumda ayeti gözardı ederek hadis-i şerifteki kriterlerin yerine kendi kriterlerimizi koyarak seçtiğimiz bir adaydan dolayı yakınıp suçu kadere yükleyemeyiz.
2-Mehir haricinde düğün öncesi istenilen altın veya her türlü meta nın hadislerdeki yeri?
Kadının düğün öncesinde Mehir isteme hakkı vardır. Fakat bunun dışında bir şey isteme dayatma hakkı olmadığı gibi islam'a göre kadının evlilik masrafları konusunda katkıda bulunma mecburiyeti de yoktur. Bizim örfümüzde olanı uygulamamızda hiç bir sakınca olmamakla beraber islam hukukunda bu durum şu şekildedir:
İslâm hukukunda koca evlilik sırasında kendisiyle eşinin, sosyal ve iktisadî seviyesine uygun bir ev temin ve tefriş etmekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, ilgili âyetten (el-Bakara 2/233) ve muhtelif hadislerden (meselâ bk. Müsned, V, 73; Dârimî, “Menâsik”, 34; İbn Mâce, “Menâsik”, 84; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 56) anlaşıldığı üzere kocanın yüklendiği nafaka mükellefiyetinin bir gereğidir. Bu sebeple evlenme sırasında hukuken kadının koca evine eşya götürme, diğer bir ifadeyle çeyiz düzme mecburiyeti yoktur. İslâm ülkelerinde çeşitli şekillerde var olagelen çeyiz uygulaması dinî hükümlerin değil sosyal yapının bir ürünüdür. Kocanın verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği mehir kadının mülkiyetine ait olup onun dilediği gibi harcama hak ve yetkisine sahip bulunduğu öz malı niteliği taşıdığından (bk. MEHİR) bundan çeyiz hazırlamaya mecbur değildir.
Bugün müslüman toplumlarda köklü bir gelenek halini almış bulunan çeyiz uygulamasında aşırılıklara ve israfa kaçmamak dinin gereklerinden biridir. İslâm dininin aşırılıkları ve israfı yasakladığı (el-A‘râf 7/31), öte yandan evlenmeyi teşvik ettiği (Buhârî, “Nikâḥ”, 51; Ebû Dâvûd, “Nikâḥ”, 3) ve gerektiğinde demir bir yüzüğün bile mehir olabileceğini kabul ederek (Buhârî, “Nikâḥ”, 14) mehir masrafının evliliği engellememesini istediği göz önüne alınırsa çeyizde aşırılığa kaçmanın İslâm’a aykırı olduğu ortaya çıkar. Hz. Peygamber’in, kızı Fâtıma’ya evlenirken bir yatak, bir yastık, bir de su tulumu vermesi (İbn Mâce, “Zühd”, 11), o günün sosyal şartlarının sonucu olduğu kadar çeyizde aşırılığa kaçmamanın bir örneği olması bakımından da önemlidir.
Kurulacak yuva için gerekli hazırlıkları yerine getirmenin kocanın yükümlülüğünde olduğunu kabul eden Hanefîler’e göre hazırlanan çeyizin mülkiyeti de ona aittir. Ancak kadının çeyiz olarak getirdiği şeyler varsa bunlar kadına ait olacaktır. Aynı şekilde kadına babası tarafından bağışlanan çeyizin mülkiyeti de hibe hükümleri gereği kadınındır.
Tüm bu bilgiler ışığında öğrendiğimiz şu ki kızın sadece Mehir isteme hakkı olduğu gibi diğer şeylere karışma mecburiyeti yoktur. Bununla birlikte örfe uygun olmak şartıyla dayatma hakkı da yoktur. Her ikisini birlikte yazmamız gerekir ki adalet yerini bulsun. Fakat hamdolsun önümüzde aileler karşılıklı anlaşır alınacak satılacak ona göre belirlenir bizim buraya yazdıklarımız herkes sorumluluğunu da hakkını da bilsin diyedir. Aslolan haramdan korunmaktır bunun için evliliği zorlaştırma nın 10 yıl sonra kullanılacak bir eşyayı şimdiden eve sokmanın anlamı da alemi de yoktur.
3-Kına gecesi bir kültür mü yoksa sahabe annelerimiz de yaptı mı?
Değerli kardeşim kına gecesi bir kültürdür örfümüzde olan bir haldir ve İslam helal olan ma'rufa uygun olan örfü reddetmemiştir. Onun için örfümüzde olanları helal mi haram mı olarak gözden geçirmek gerekir kadınların kendi aralarında erkeklerin de kendi aralarında düğün öncesi eğlence tertip etmelerinde bir sakınca yoktur. Fakat burada asıl endişe kendi aramızda eğlence tertip etmemiz değil, nasıl olsa biz bizeyiz diye ölçüyü kaçırmamızdır. Örneğin bayanlar kendi aralarında dahi olsa kadın kadına avrete dikkat edilecek şekilde giyimlerine dikkat etmeleri gerekir. Diz kapağı ve göbek arası kadın kadına da erkek erkeğe de Hanefi mezhebine göre haramdır. Bu durumda nasıl olsa kadın kadınadır diye diz üzerinde ya da hatları net bir şekilde ortaya koyan bir kıyafetle eğlenceye katılınmaz. Yine bir başka endişe dans konusunda, eğlenmek caizdir lakin müstehcen ve avreti teşhir eden oyunlar kadın kadına da olsa olmamalıdır.
Eğlenceye kapı açtık mı, ölçü kaçmamalı ve haram-helâl çizgisini birbirine karışmamalı, ok yaydan çıkmamalı, hâyâ ve utanma duygusu kaybolmamalıdır.
Oysa eğlence yok değil dînimizde. Dînimiz eğlenceye kapalı değildir, gülmeye ve oynamaya da kapalı değildir.Dînimiz utanma duygusunun kalkmasına kapalıdır. Utanma duygusu kalkarsa, “Utanmazsan dilediğini yap!” buyuran Peygamber Efendimizi (asm) nasıl idrâk edeceğiz? İnsanın haramları işlerken “utanmaması”, haram işlemekten daha vahimdir. Asıl bundan korkmalıdır. Onun için ne yapıp edip, utanma duygusunu kaybetmemelidir.
Gelelim meşru eğlencenin yapılabilirliğine:
Ebu Ümâme (ra) vefât ettiği zaman üç kızını Peygamber Efendimiz (asm) vesayeti altına almıştı. Hazret-i Âişe’nin (asm) terbiyesinde bulunan bu üç kızdan biri olan Fâriga’nın (ra), Ensar’dan Nebit ibn-i Câbir (ra) ile düğünlerinde Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Yâ Âişe! Hani sizin def çalıp şiir söyleyen şarkıcınız yok mu? Böyle eğlenceler Ensar’ın hoşuna gider.” -Buhârî, Nikah, 1811;
Yine bir bayram günü millî oyunlarını ve rakslarını icrâ eden Habeşlileri gören Allah Resûlü (asm), Hazret-i Âişe’nin (asm) seyretmesine müsaade buyurmuştur. - Aynî, Umdetü’l-Kârî, 3/358.
Nitekim düğün, nişan, kına, bayram gibi sevinç günlerinde, aile içinde olmak kaydıyla, def ve çalgı çalınmasının ve kadınların ve çocukların eğlenmelerinin cevazı hususunda ulemâ ittifak halindedir. Binâenaleyh, düğünlerde, nişanlarda, kına gecelerinde ve muhtelif sevinç günlerinde kadınların, âile içinde veya mazbut ve kapalı alanlarda kendi aralarında müzik eşliğinde eğlenmelerinde bir sakınca yoktur.
Onun için ikinci maddede yazdığımız itidal hükümleri bunun için de geçerlidir.Hem cevazını söyleyip helal olan bir şeye kapı kapatmamak hem de sınırlarını çizip sınırdan çıkmamak elzemdir.
4-Düğün genel hatları ile nasıl olmalı sadece nikah salonunda nikah kıyılsa ve salonda kadın ve erkek misafirler olsa ve gelin damat bunların karşısında sahnede oturup imza atsa bu uygun mudur?
Öncelikle böyle bir düğün eksik bir düğün olur Çünkü Allah Rasulü yemek yedirmeyi her fırsatta tavsiye ettiği gibi düğün için de özellikle emir buyurmuştur.
Abdurrahman bin Avf'ın evlendiğini duyunca: "Bir koyun keserek de olsa düğün yemeği ver" (İbn Mâce, Sünen, Hadis no: 1907) demiştir. Hz. Ali ile Hz. Fatıma validemizin düğünlerinde de bu sünnetin canlı olarak yerine getirildiğini görmekteyiz. Hz. Ali bu iş için, yarım ölçek arpa almak üzere zırhını bir yahudiye rehin bırakmıştı. Birkaç kesilmiş, çekirdeği çıkarılmış kuru hurma, un, yağ ve yoğurt karıştırılarak yapılan bir yemek ve arpa ekmeği sunulmuştur. O günün şartlarına göre bu, iyi bir ziyafet sayılırdı (Asım Köksal, İslam Tarihi, I-II İstanbul 1981, 259).
Hz. Peygamber, Zeynep validemizle evlendiğinde bir koyun kesmiş, Safiyye validemizle izdivacında da hurma ve sevik (kavut) ikram etmiştir,
Düğün ziyafetinin şekli, ikram sahibinin mâli gücüne ve cömertlik durumuna göre değişir. Hz. Peygamber, insanların en cömerdi olduğu halde bazı düğünlerinde et ve ekmek ikramı yerine daha basit ikramlarda da bulunmuştur (İbn Mâce, Sünen, Hadis no: 1908-1910).
Dikkatimizi çekti ise yukarıda Hz Ali ile Fatıma radıyallahu anhuma'nın çok kısıtlı çeyiz imkânına rağmen Allah Rasulü Hz Ali'ye düğün yemeğini yerine getirmesini söylemiş Hz Ali radıyallahu anh da bu iş için zırhını bir yahudi'ye rehin bırakmıştır. İşin önemini anlatmak için bu örnek dahi yeterlidir.Evet belki ortaya çok lüks bir düğün yemeği çıkmamıştır ki o günün şartlarında oldukça lükstü ama düğün yemeği emri yerine gelmiştir.
Sonraki hadislerden anlıyoruz ki Allah Rasulü bazen koyun keserek etle ekmek ile bazen kavut yani sadece bir çeşit tatlı ikramı ile düğün yemeği vermiştir. Bu durumda bizim üzerimize düşen maddi imkanlarımızın elverdiği ölçüde ama mutlaka düğün yemeği sünnetini yerine getirmektir. Bizim yemekli düğün dediğimiz zaman endişeye düşmemiz maddi hesaplara girmemiz maalesef her konuda olduğu gibi bu konuda da israf boyutunu geçen toplumsal anlayışımızdır. Burada da itidali elden bırakmayıp imkanımız olan en iyi şekilde bu işi yapabilmek düsturumuzdur.
Bu sorunun ikinci kısmına gelince tesettüre riayet edilmesi şartıyla ki bu demek kadının vücudunun hiçbir hattının belli olmaması demektir. Bu şekliyle nikah kıyılmasında bir sakınca yoktur.
İslami hassasiyetlere riayet edilmesi şartıyla kadınlarla erkeklerin aynı salonda olmalarında bir sakınca yoktur Daha doğrusu bu şekilde bir yasak yoktur dinimizde.Burada yasak olan haram bakışlara haram bakışlara eklemektir.
5--Mevlidli düğün olsa gelin ve damat yine misafirler ile mi bulunmalı? Oynama müzik ilahi gösteri VS. Ne ölçüde izin var?
Gelin ve damadın misafirlerle bir arada bulunma zorunluluğu yoktur. Kur'an-ı Kerim ilahi ve dualarla bir düğün yapılabileceği gibi kadın-erkek karışmadan eğlence tertip edilmesinde de bir sakınca yoktur.Düğünde aslolan ilan etmek olduğundan dolayı tercih düğünü yapanlara kalmıştır yeter ki helaller ve haramlar ihlal edilmesin.üçüncü soruyu cevaplarken hadislerdeki örnekleri dile getirdiğimizden burada sadece hükmünü söyleyip geçiyoruz.
Düğünlerde ve bayramlarda insanların haram sözler söylemeden ve haram işler işlemeden def çalıp, türkü söyleyip oynayabileceklerini ve eğlenebileceklerini söylemişlerdir (Bkz. Kettânî, et-Terâtîbu’l-idâriyye, II, 79-80). Ancak haram olan bir şeyi tasvir etmek, haramları güzel göstermek, cinsel duyguları tahrik etmek ve mahremiyet kurallarına riayet etmemek gibi davranışlar caiz değildir.
6-Giyim nasıl olmalı. Geniş bir gelinlik de uygun mudur? Kıyafetin güzellik ölçüsü ne olmalı. Günümüzdeki şu gelinlik üzerine pelerin tarzı aksesuarlar ne kadar doğru?
Giyim meselesine gelince
Bu konuyu fıkıh alanındaki otoritelerimizden Faruk beşer hocamız gayet güzel özetlemiş aynen aktarıyorum
Bilindiği gibi bu gelinlik meselesi, gelin olan kızların süslenmesinde kullanılan en önemli unsurdur. Gelini süslemek ise haram değildir. Hattâ bir anlamda sünnet olduğu (gelinliğin değil, gelini süslemenin) dahî söyleyebiliriz. Çünkü Âişe vâlidemizi, gelin olacağı zaman, bu işi beceren kadınlar süslemiş ve taramışlardır.(bk. Müslim, nikâh 69; Müsned VI/438, 458; Muhammed el-Ahmedî Ebu`nnûr, Menhecü s-Sünne fiz-zevâc 146) Sahâbeden de bu işle meşgul olan kadınlar vardır. Rasûlüllah Efendimiz de (s.a.s.) Câbir`e bir düğün münasebetiyle: "Enmât edindiniz mi?"(bk. Buhârî, nikâh 62. Ayrıca bk. Aynî XVI/344; Ibn Hacer, Fethu`1- Bârî IX/225) buyurmuşlardı. "Enmât" Nevevî`ye göre hevdec`in (gelin mahfe`sinin) üzerine cibinlik gibi örtülen örtüdür.( Aynî, XVI/344) Duvak da onun bir benzeridir.(Ibn Hacer`in ifâdesinden bu anlaşıliyor. bk. age. IX/225. Hattâ o bizzat "tekellül" (taç takma) tabirini kullanıyor.) Bu yüzden bizim eski âdetlerimizde "duvak" meşhurdur. Dolayısıyla duvağın dini kökeni (menşei) sünnetteki bu uygulama olmalıdır. Çünkü nikâh bütün milletlerde dini bir özellik taşır ve nikâhla ilgili merasimlerde çoğunlukla mensup olunan dinin boyası ve sembolleri vardır. Bu açıdan bakıldığında bugün kullanılan gelinliklerin batı ve Hristiyan kökenli olduğunu söyleyenlerin biraz hakkı olduğu anlaşılır.
Ortaçağ Avrupasını konu edinen filmlerde kadınların giydikleri kat kat kabarık elbiselerde bunu görmek mümkündür. Ne var ki bugünkü şekliyle gelinlik, herhangi bir dinin sembolü olmaktan çıkmıştır. Bu yüzden bir bakıma mahzuru ortadan kalkmış, ama bir bakıma da başka bir mahzuru doğmuştur. O da, bugün dünyaya hakim olan kendini hiç bir dinle bağımlı görmeyen orta malı maddeci (seküler) bir anlayışın malı olmasıdır. Ama bu onu elbette haram kılmaz; fakat fazîletten ve dini boyadan da soyutlar. Oysa dinî bir merasim olan nikâh, mensup olunan dinin boyasını taşımalı ve ibâdet kılınabilen evlenme gibi bir müessesenin temelinde, dinî semboller de ihmal edilmemelidir. Gelin süslenmeli, süslü bir elbisesi olmalıdır. Bu fıtratın da bir gereğidir. O anı özlemeyen genç kız yok gibidir. Ama bu mümkünse inananlara has ve onların inancını yansıtan ve öyle heyecanlı bir günlerinde dahî kulluklarını sembolize eden bir modelle olmalıdır. Meselâ duvak yeniden gündeme gelmeli ve onunla bütünleşen bir model geliştirilmelidir. Çünkü değindiğimiz gibi, duvağın bizim geleneğimizde aslı vardır ve Anadolu müslümanı da bunu yüzyıllarca kullanmış ve ona türküler ve ağıtlar yakılmıştır. Duvak gelinin başıyla beraber yüzünü ve omuzlarını da örter ve bu yönüyle aynı zamanda bir cilbab özelliği de kazanır. Allah, gelin olan ve olmayan diye ayırmadan kadınların "cilbâb" kuşanmalarını emretmiştir(K.Ahzab (33) 59) ve cilbâbın asgarisi; başla beraber göğüslere (bele) kadar örten üstlüktür.(Cilbab ve özellikleri hakkında geniş bir araştırma için bk. Duvak da başı örterdi ve genellikle bekâret sembolü olarak kullanılırdı. Nikâh yapılıncaya kadar duvak açılmazdı., Nikâhtan sonra damat tarafından açılırdı. Köylerde daha çok yeşil duvak kullanılırdı.F. Beşer, Fıkhı risaleler adlı eserin birinci bölümü)
Evet yukarıda denildiği gibi artık dünya büyük bir köy olduğundan ortak bir kültür, olması hasebiyle beyaz gelinlik her ne kadar haram değilse de çok da içimize sinerek kabul edeceğimiz bir şey de değildir. Direten, bundan başka çıkar yolu olmayanlar ailelerini incitmemek adına susanlar için caizdir deyip geçmek kolaydır fakat siz bu kadar detaylı soru maddeleri yazdığınızdan dolayı ben de detaylı açıklama ihtiyacı hissettim. Ben de bu şekilde düşünüyorum daha bizim kültürümüze uygun örfümüz ile barışık bir kıyafetin seçilmesinden yanayım.
Gelinlik mevzusunu özetleyecek olursak;
Gelinlik giymeyi bizzat haram kılan bir sebep yoktur, ancak onun yerine kendi dînî boyamızı Çünkü Müslüman; "Allah'ın boyasıyla boyanandır" (Bakara 138) taşıyan duvaklı gelinlik modelleri geliştirip, kızlarımıza onları giydirmemiz daha güzel olur.
Bununla birlikte ortak karar gelinlik giymek üzerine olursa , gönül ister ki hep beraber en güzele tabi olunsun yine de bu tür sebeplerle aileleri karşı karşıya getirmek doğru değildir düğün öncesinde bizim maksadımız işin en doğrusunu söylemek ve yapmak bu durumda gelinliğin haram olmaması için:
*Erkeklerin gördüğü yerde üzerine duvak vb. atılmak sûretiyle süsü kapatılmalı ve tam örtünmeyi sağlamalıdır.
*Erkeklerin görecegi yerlerde dar ve şeffaf olmamalı,
*Yine erkeklerin duyacağı mahallerde koku ihtiva etmemelidir.
* Bir seferliğine giyilip atılacak tarzdaki gelinlikler israftır, israf ise haramdır ve Allah`ın sevmediği bir şeydir.
*Gelinlik ve gelini süsleyen diğer aksesuar ödünç alınabilir. Hz Ayşe örneğinde olduğu gibi bunu bir sakıncası yoktur.
Değerli kardeşim buraya kadar bir şey dikkatinizi çekmiş olabilir yanlış anlaşılmamak için o konuya da bir açıklık getireyim. Düğün yemeğinden başlayarak her adımda israftan kaçırılmasına tembihlemek durumunda kaldık.Bu bir cimrilik değil fakat Rabbimizin israf edenler o saçıp savuranlar var ya işte onlar şeytanın kardeşleridir (İsra 27) hatırlatmasından dolayı her adımda değindik.
Bir de bugün düğünlerin zorlaştırılması sebebiyle evlenemeyen ve yanlış işlere düşen gençlerden sorumlu olmamak için böyle bir uyarıda bulunmak zorundaydık. Bugün bizim gündemimizi yıllarca meşgul etmeye yeten bir düğün hareketimiz var fakat Allah Rasulü'nün düğüne bakışına baktığımızda bizimki ile uzaktan yakından alakası yok gibi gözüküyor. Tabii buraya şunu ekleyelim erkeğe eşine fedakarlık öğretilmelidir o yüzden Hz Ali zırhını bir yahudi'ye rehin bırakmış yine daha öncesinde zırhını Hz fatma'ya Mehir vermek için satmıştır.Daha sonra Hz Osman o zırhı satın alarak tekrar Hz Ali'ye hediye etmiştir. Burada hali vakti yerinde olan müslümanların da ihtiyaç sahibi gençlere destek olmaları gerektiği en güzel örneklerle hatırlatılıyor. Rabbim bizi veren el kılsın... Allah Rasulü'nün Medine'ye hicretini bir hatırlayalım Medine'ye hicretten sonra bir yıl içinde yaşadıklarına bakarsak Rukiye annemizin vefatı Bedir zaferi akabinde Hz Ali'nin Fatma annemizle evliliği...bir düğün bizim gündemimizi öncesinde ve sonrasında en iyi ihtimalle birkaç yıl meşgul ederken Allah Rasulü'nün bir yılda yaşadıklarına bakalım. İşte bu konuda tam olarak anlatmak istediğim budur. Gündemimizi dünya gereğinden fazla meşgul ettiğinden düğüne cüret gösteremiyoruz uhrevi meselelere yönelemiyoruz. Bu noktada daha hassas olmak duasıyla diğer soru maddesine geçiyoruz.
7-Düğünde takılan takılar kime aittir?
Hediyeler ise kime verilmiş ise ona ait olur. Kimin adına getirildiği bilinmemesi halinde, mümkünse getirenlerden sorulur ve onların sözüne göre hareket edilir. Bunun mümkün olmaması halinde bulunulan yerin örf ve âdetine göre hareket edilir (el-Fetâva’l-Hindiyye, IV, 427, 428).
Bu cevabın bilinmemesi bazen taraftar arasında gönül koymaya tatsız tartışmalara sebep olur. Bu inceliği bilenler takı için ayrı bir masa ayırtırlar. Biz de hediyemizi bu bilinçle yaparsak bir tatsızlığa yol açmış olmayız. Şunu unutmamak gerekir ki hediyenin karşılığı imkan nispetinde yapılır. Hediye takılana ait olduğu gibi hediyenin karşılığı da hediyeyi alana aittir. Alan bu bilinçle almalı ve vakti geldiğinde üzerine düşeni yapmalıdır.
Son sorunuza gelince gülümsettiniz Allah razı olsun. Nefsim dahil bütün müslümanların en güzel örneği Allah Rasulü olduğundan bizim düğünümüz değil Allah Rasulü'nün bize sunduğu tarzdır örnek olan Fakat şu kadarını söyleyeyim kendi düğünümüzde yukarıdaki yazılı sınırların dışına çıkmamak için azami gayret sarf ettiğimiz gibi çocuklarım için de umudum ve duam odur ki Kur'an ve sünnet üzere bir evlilik ve bir ömür gerçekleştirsinler. Bu duam aslında tanıdığım tanımadığım tüm erkek ve hanım bekar kardeşlerim tüm mü'min gençler içindir. Rabbim istikametten ayırmasın.Elimizden geldiği kadar her iki tarafı da gözeterek itidalli bir şekilde yazmaya çalıştım Rabbim en güzel şekilde amele dökmeyi de nasip etsin.
Mü'min gençlerin güzel haberlerini duymak duasıyla...
Allah'a emanet olunuz.
Haktan Bilen