evlat edinmek caiz midir

Soru:

Selamünaleyküm hocam bir kitabı okurken aklıma takılan bir meseleyi sormak istedim  Zeyd Bin Harise'yi Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem önce evlat edindi sonra Onun eşi Zeynep ile evlendi ve böylece evlatlıkların eşleri kendi gelinleri gibi olmayacağı evlatlık kişinin de mahremiyet açısından kendi öz çocuğu gibi olmayacağı anlatılmış oldu. Okuduğum bu kitaptada Salim'i evlat edinmek yasak diye Huzeyfe Bin yeman radıyallahu anha dost edinmiş. Peki şimdi günümüzde evlatlık alanlar oluyor o zaman yanlış mı yapılıyor ? Yoksa bu ayete dikkat ederek mi evlatlık olanlara ona göre davranmak lazım şeklinde  denilebilir mi ?

Ve aleykümselam değerli  kardeşim

Sizin de okuduklarınızın tamamından çıkardığınız gibi evet İslam'da evlatlık müessesesi caiz değildir. Şu iki şeyi birbirine karıştırmamak lazım.
1-Kişinin soyunu sürdürmek için sırf kendi ihtiyacı olduğundan dolayı bir çocuğun bakımını üstlenip onu kendi çocuğu gibi göstermek.
2-Kendisinin ihtiyacı olmadığı halde çocuğun ihtiyacı var diye çocuğun bakımını maddi ve manevi olarak üstlenmek ve çocuğa sahip çıkmak.

Bunlardan birincisi evlat edinmek ikincisi yetimi ve ihtiyaç sahibini gözetmek kapsamına girer.

Yıllar önce gazetede bir haber okumuştum çocuklu bir aile yetimhaneden bir çocuğu şimdiki tabirle evlat edinmiş (tabii ki çocuğun o ailenin gerçek evladı olmadığı hakkında bilgisi var) muhabir soruyor kaç çocuğunuz var ?
-6
Muhabir gülüyor
- çocuğa ihtiyacınız yokmuş. Muhabirin gülümsemesine aile şöyle cevap veriyor;
-ama onun bize ihtiyacı var.
İşte el uzatmak bu...

Şimdi himayesinde bir çocuk bulunduran kimse bunlardan hangisine niyetlenerek yapıyor öncelikle niyeti gözden geçirmek gerekir. Kişi eğer çocuğun ihtiyacını gözeterek bu işe kalkışmış ise elbette ki çocuğun geldiği soyu aileyi inkar ettirmeyecek aslını inkar ettirmeyecek çocuk kendi soyunu sülalesini bilerek büyüyecektir. Çünkü burada asıl amaç çocuğun ihtiyacı olduğundan onu sahiplenmek onun bakımını ve eğitimini maddi ve manevi üstlenmek olacaktır. Doğal olarak böyle bir durumda kişi çocuğa kendi ailesini aile olarak kabul etmeyi dayatmayacak gelmiş olduğu aileyi de inkar ettirmeyecektir. İnsafa ve adalete yakışan da budur. Şöyle bir düşünelim henüz bebekliğinde annesinden koparılmış biri 15-20 yıl kendi ailesinden başka bir aileye anne baba diyor
20 yıllık hayatı bir yalana teslim böyle bir anlayış hangi adalet ve insafa sığar acaba ? Belki aklınıza Şu soru gelebilir iyi ama çocuk gerçek ailesini tanıdığında ona gidecektir bizi terk eder. Aksine çocuk asıl gerçek ailesini tanımadığında problem büyüyecektir ve bu problem çocuğum yaşı oranında daha büyük bir problem olarak önümüze çıkacaktır ilerleyen yıllarda. Allah'ın yapılmasından razı olmadığı hiçbir işten mutluluk gelmez. O yüzden evinde bir başkasının çocuğunu büyütmek zorunda kalan her müslüman, çocuğa kendi aslını ve neslini söylemek zorundadır. Bunun tersi çocuğa ve üzerinde hak sahibi olan ebeveynine verilmiş bir cezadır. Hiçbir doğru sonsuza kadar saklanamaz.Her konuda olduğu gibi bu konuda da Kur'an'da evlatlık örneğine baktığımızda Musa aleyhisselam Firavun'un evlatlığı olarak onun sarayı'nda büyümüş fakat süt anne olarak annesinden bakıcı olarak ablasından koparılmamış peygamberlik kendisine geldiğinde kardeşi harun'u kardeşi olarak bilmiştir.

Bunun yanı sıra evlatlığa verilecek olan miras meselesi de diğer akrabalar için ayrı bir öfke sebebi olacaktır.Çünkü evlatlık alan kişinin büyümesine katkıda bulunan hakkı emeği olan herkes yıllar sonra gelmiş aileye konmuş daha öncesinde hiçbir emeği olmayan birine bütün mal varlığını devretmesini öfke ile karşılayabilirler.Fakat bundan ötesi fıtratımıza en uygun din olan İslam dininde de Allah'ın böyle bir taksimden razı olmayacağını bilmemizdir.Bu konuya nasıl bir çözüm getirilebilir Evet öncelikle usulüne uygun bir evlatlık müessesesi oluşturulup çocuğun kendi nesebini bilmesi bununla birlikte başka bir ailede büyümüş olması sonucunda onu büyüten ebeveyn kendisi henüz hayattayken malından çocuğa istediği miktarda bağışta bulunabilir buna kimse karışamaz çünkü biz hayattayken malımız üzerinde tasarruf sahibi biziz ve o konuda akrabalarımızın müdahale etme durumu yoktur fakat ölümden sonra şayet vasiyet etmişse bile  o çocuğa malın üçte birinden fazlası verilemez o 1/3 olayı ise kişinin ölümünden sonra mirası üzerinde söz hakkı olduğu kısımdır ki oruç fidyeleri gibi ibadete yönelik veya kişiye ait borçlar hep bu üçte birden verilir.
Tüm bu bilgilerden sonra yetime sahip çıkmak gibi bir erdem'i sürekli teşvik eden dinimiz elbette bir çocuğun ortada kalmasını emretmez çocuğun nesebini bilmesi şartıyla bu yapılan büyük bir sevaptır ve karşılığı Allah katında mutlaka verilecektir.
Hangi mesele olursa olsun meseleye tek yönden bakarak doğru bir karara ulaşamayız onun için o meseleye hem   ebeveyn hem evlatlık alınan çocuk hem asıl nesep hem ebeveynin akrabaları hem çocuğun akrabaları tarafından bakılarak ancak adil bir sonuca ulaşılabilir ki o sonuç Allah'ın bize indirdiği İslam dininde mevcuttur.

Allah'a emanet olunuz

 Haktan Bilen

Seviker
Yükleniyor...