eş seçimine dış müdahale sınırı

Selamünaleyküm değerli dostlarım

Bir düğün programına davet edilmem sebebiyle orada yapacağım konuşmayı salgın  (pandemi) sebebi ile bu düğüne katılamayan dostlarım için yazılı olarak siteden yayınlamayı uygun gördüm.

Bismillah...
Sözlerimize Bakara Suresi 187. ayeti kerime'den bir bölüm ile başlayalım;

هُنَّ لِبَاسٌ لَكُمْ وَاَنْتُمْ لِبَاسٌ لَهُنَّۜ   Onlar sizin için bir elbisedir sizler de onlar için bir elbisesiniz.

Evet eşlerin birbirine olan münasebetini Allah azze ve celle bu şekilde tarif eder ve bize adeta şunu öğretir eş seçmek elbise seçmek gibidir. Bak bakalım;

*Giydiğin elbise seni örtüyor mu?

*Kişiliğinle örtüşüyor mu?

*Onunla insan içine çıkmaktan onur mu duyuyorsun yoksa insan içine çıkarmamak için sebep mi arıyorsun?

*Kumaşı (dokunduğu tezgah, büyüdüğü aile) nasıl? Yoksa albenisi çok ama giydiğinde seni sarmayan hep üstünde iğreti duran bir şey mi

*Sentetik (yapay) mı yoksa gerçekten tabii doğal mı?

E ben gördüm elbise çok güzel fakat bana iki boy küçük, o zaman başkasına göre güzeldir sen kendine göre olanı ara yoksa sürekli elbisenin bir yerlerine yama yapmakla uğraşacaksın.
Yoksa hep başkasının elbisesini emanet almış gibi hissedeceksin dengini ara değerini düşürme 
Seni gerçekten örtüyor mu ? Elbisede aranan en önemli iki kriter Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem'in elbise giyince okuduğu duada olduğu gibi ;
-vücudumuzu örtmesi
-Halk içinde süslenebilmemiz yani süsümüzü tamamlayabilmesidir. Duayı hep birlikte tekrar hatırlayalım;

Ebû Umâme (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
Ömer b. Hattâb yeni bir elbise giymişti ve şöyle demişti:
Allah’a hamdolsun ki avret yerlerimi kapatacak ve işlerimi güzelce devam ettirebileceğim bir elbiseyi bana giydirdi
diye duâ edip eski elbisesini sadaka olarak verdi.
Sonra şöyle dedi:
Rasûlullah  sallallahu aleyhi ve sellem'den işittim şöyle buyurmuştu:
Kim yeni bir elbise giyer de:
“Allah’a hamdolsun avret yerlerimi kapatacak ve işlerimi güzelce devam ettirebileceğim bir elbiseyi bana giydirdi” diyerek duâ eder ve eski elbisesini tasadduk ederse o kişi diri ve ölü olarak mutlaka Allah’ın koruması altında, himayesinde olmuş olur
.”
(İbn Mâce, Libas: 17) [6]

Elbiseden murad hadis-i şerifte belirtildiği gibidir. Peki bizim düşündüğümüz eş adayı ya da bizzat kendimiz bu elbise vasfının ne kadarını karşılayabiliyoruz? Ve tabii burada dikkatimizi çeken elbiseye emanet ettiğimiz avret ve mahremiyet sınırları, bunu da başka bir hadisle birlikte daha geniş izah etmeye çalışalım;

Hadislerde;

- Yapılan vaatlerin,
- Özel meclislerde konuşulan sözlerin,
- Verilen sırların,
- Evlenilen kadınların
- Ve aile mahremiyetinin  birer emanet olduğu belirtilmiştir. (bk. Wensinck, el-Muʿcem, “emn” md.)

“Emanet zayi olduğunda kıyameti bekle.” (Buhari, İlim 2) anlamındaki hadiste, hangi türden olursa olsun emanete hıyanetin yaygınlaşması ve güvenin ortadan kalkmasının toplumsal bir felâket olduğu anlatılmak istenmiştir.

Kuran-ı Kerîm’de emanete riayet müminlerin başlıca meziyetleri arasında zikredilmektedir. (Müminûn, 23/8; Mearic, 70/32)

Hz. Peygamber  sallallahu aleyhi ve sellem de emanete hıyanet etmeyi münafıklık alametleri arasında saymış (Buhari, Îmân, 24) fakat emanete hıyanet eden kişiye hıyanette karşılık vermeyi de yasaklamıştır. (Ebu Davad, Büyu, 79)

Peygamberimiz  sallallahu aleyhi ve sellem yirmi üç yıllık Nübüvvet mesajlarını özetlediği, özelde yüz binden fazla insan seline, genelde ise tüm insanlığa irad ettiği Veda Hutbesinde, kadınları, Allah’ın emanetleri olarak nitelemiş ve onları bu şekilde ümmetine emanet etmiştir:

"Ey insanlar!

Kadınların haklarını korumanızı ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim.

Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız.

Onların iffet ve namuslarını Allah adına söz vererek helal edindiniz.

Evet Allah'ın emaneti olmak çok büyük bir sahipliği gerektirir yani hesabını soracak olan Allah'tır. Genel olarak emanet zayi olduğunda peki yukarıda sayılan emanet maddelerini tekrardan bir gözden geçirelim;

Yapılan vaatlerin,
- Özel meclislerde konuşulan sözlerin,
- Verilen sırların,
- Evlenilen kadınların
- Ve aile mahremiyetinin

Bu emanetler konusunda yani onlara sahip çıkıp çıkmama konusunda kadın erkek eşittir ve eşlerin birbirlerine karşılıklı sırları, aile mahremiyeti... Özellikle iki büyük emanet olan; ilki, sadece iki kişiye özel mahremiyet ikincisi ise o kadına ya da erkeğe emanet edeceğimiz nesil. Her iki emaneti de zayi etmeyecek, ilk anlaşmazlıkta hemen mahremiyeti ortaya dökmeyecek birini aramak ve bu konuda dualar etmekle mükellefiz. Çünkü İki kişinin, darıldıktan sonra birbirinin ayıplarını ortaya çıkarması münafıklık alametidir (İmam Şafii)

Her iki emanet de bihakkın muhafaza edilmesi gereken sadece bu dünyamızla da sınırlı olmayan, ölümden sonra da arkamızdan sadaka-i cariye ya da kötü bir çığır dan dolayı vebal sebebi olabilecek emanetlerdir. Bir baba adayının da bir anne adayının da gelecekteki çocuklarına yapabileceği en büyük iyilik ona iyi bir anne ya da baba seçmesidir. Yazının taa en başına dönecek olursak o elbisenin altına aile sığmalı kuşatıcı olmalıdır. İşte tam da bu elbiseye hadislerden bir örnek;
Rasulullah  sallallahu aleyhi ve sellem , üzerinde siyah (yünden) nakışlı bir kumaş olduğu halde sabahleyin (evden) çıktı. O sırada Hasan geldi, onu örtünün altına soktu. Sonra Hüseyin geldi onu da soktu, sonra Fatıma geldi, onu da soktu. Sonra Ali geldi onu da örtünün altına soktu. Sonra da: "Ey Ehl-i Beyt Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab 33) buyurdu.
Kaynak: Müslim, Fezailu's-Sahabe 61, (2424) 
Dinini ve ahlakını beğendiğiniz bir kimse size dünür olarak gelirse kızınızı ona nikahlayın. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve bozgunculuk olacaktır.” Bunun üzerine, ey Allah’ın Rasûlü, dediler: “Eğer o kimsede mal ve denklik olarak bir eksiklik olursa ne olacak? Efendimiz (asm) buyurdular ki: Üç kere “Dinini ve ahlakını beğendiğiniz size gelirse, kızınızı onunla mutlaka nikahlayın.” (Tirmîzî, Nikah, 3) Hadis-i şeriften anlıyoruz ki asıl denklik din ve ahlaktır.

Gelelim vazgeçilmezimiz diye düşündüğümüz ilkelere... Mutlu olabilmek ve mutlu edebilmek için acizane tavsiyem Rabbimizin Kur'an-ı Kerim'de "tilke hududullah" İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır buyurulan sınırlar dışında ilkelerimizi en aza indirmek mümkünse vazgeçmek. Haklılık mı mutluluk mu diye sorulduğunda mutluluğu tercih edenlerin düşüncesi genelde bu yönde olmuştur. Kaldı ki hak değişmeyen değerlerdir ve buna her iki tarafın da  boyun eğmesi gerekir. Doğru ise zamana ve mekana göre değişen değerlerdir ve elbette kişiye göre değişen... Örneğin cehennem haktır ve yakıcılığı değişmez fakat Ağustos ayında havanın sıcaklığı doğrudur aynı havanın Aralık ayında da soğukluğu doğrudur yani anlaşılan o ki doğrular çok olabilir güzel olan birbirimizin doğrularına saygı duymak helal ve temiz şeyler talep edildiği sürece iki tarafın da diretmemesi bunun mümkün olmadığı zamanlarda da Haktan sapmamak şartıyla idare adına bir tarafın fedakarlıkta bulunması güzeldir... Fakat bu fedakarlık sonsuza kadar sürmeyebilir çünkü almadan vermek Allah'a mahsustur insanlar mutlaka karşılık bekler burada bizim dikkat edeceğimiz husus karşılığını Allah'tan beklemek üzere girdiysem bu yola ve belki de benim kapanan mağaranın ağzı bu niyetimle açılacaktır o yüzden gücümün yettiği kadar Rabbimden beklemek ve O'nun vereceğinin en güzel olduğunu düşünmek lakin bu arada kendisine emanet edilen nesli de zayi etmemek gerekir...

Yine değinmek istediğimiz bir başka konu da eş adayında aradığımız özellikler kadar kişinin bizzat kendini iyi tanıması kendi hatasını ve kusurunu daha evlilikten önce gözden geçirip dürüst davranmasıdır. Bu konuya en güzel örnek Ümmü Seleme annemizdir. Efendimiz aleyhissalatu vesselam kendisine eş adayı olarak talebini bildirmek üzere geldiğinde çok dikkatimizi çeken bir ayrıntı Ümmü Seleme annemiz hemen ''kabul ya Rasulullah'' dememiştir aksine kendinde olan birtakım özellikleri söyleyerek bu konudaki çekincelerini öne sürmüştür.

Kocası, Uhud Harbinde yaralanması sonucu hicretin dördüncü yılının Cemaziyelâhir ayı sonuna doğru vefat edince, dört çocuğu ile Hz. Ümmü Seleme dul kalmıştı. Hz. Ümmü Seleme, vefâtından biraz önce kocasına, 

"Duyduğuma göre; Cennetlik kocası ölen Cennetlik bir kadın, sonradan başka birisiyle evlenmezse, muhakkak Allah onu Cennette kocasıyla bir araya getirecektir. Aynı şekilde; Cennetlik karısı ölen, Cennetlik bir koca, sonradan başka birisiyle evlenmezse, muhakkak Allah, onu da Cennette karısıyla bir araya getirecektir."

dedikten sonra şu teklifi yapmıştı:

"O halde gel, seninle sözleşelim. Ne sen benden sonra evlen ne de ben, senden sonra evleneyim!"

Fakat, Ebû Seleme bu teklifi kabul etmemiş ve, 

"Sen benim sözümü dinle; ben öldüğüm zaman sen evlen." demişti. Sonra da; şu duâyı yapmıştı:

"Allah'ım! Ümmü Seleme'ye, benden sonra, benden daha hayırlı, onu hor görmeyecek, incitmeyecek bir koca nasib et!" (Tabakât, 8:88.) Ve Ebu Seleme'nin yapmış olduğu bu halisane dua kabul edilmiş Ümmü Seleme' ye ümmetin ve insanlığın en hayırlısı talib olmuştur.

Peygamber Efendimiz, onu ve yetim çocuklarını himâyesi altına almak için Ümmü Seleme'ye evlenme teklifinde bulundu. Hz. Ümmü Seleme mâzur görülmesini istedi, 

"Ben hem yaşlı, hem de kıskanç bir kadınım. Aynı zamanda çoluk çocukluyum. Şahid olarak da velilerimden yanımda hiç kimse yoktur." dedi.

Teklifine bu cevabı veren Hz. Ümmü Seleme'ye bu sefer Peygâmber Efendimiz gitti ve evlenme teklifini bizzat tekrarladı. Sonra da şöyle konuştu:

"Yaşlı bir kadın olduğunu söylüyorsun. Halbuki, bir kadına kendisinden daha yaşlı bir erkekle evlenmesi ayıp değildir." 

"Yetimlerin annesi olduğunu söyledin. Bunu bil ki, onların geçimleri Allah ve Resûlüne âittir."

"Kıskanç bir kadınım diyorsun. Bunun da senden izâlesi için Allah'a duâ ederim."

"Yanında velilerinden kimsenin bulunmadığını söylüyorsun. Onlardan hazır bulunan veya bulunmayanlardan bana razı olmayacak hiçbir kimse yoktur."

Bunun üzerine Ümmü Seleme yanında bulunan oğluna dönerek,

"Kalk yâ Ömer, Resûlullaha beni nikâhla."  (Tabakât, 8:89-90) dedi.

Son olarak değerli dostlarım çok su götüren bir tartışma olan ve maalesef bu konudaki doğruları kabul etmekte zorlanan gençlere şahit olduğumuz bir mesele yani evlilikte anne-babanın fonksiyonu nereye kadar söz haklarının olduğu ve dışarıdan evliliklerinin müdahale ettirmemek adına eş seçiminden ev geçimine kadar aileyi karıştırmayarak devam etmeye niyetlendikleri yolun daha ilk adımlarında tökezlemeleri...
Evlenecek iki genç aralarında karar veriyorlar evleneceği kişiden tutun düğün tarihini ve ev dizaynına kadar her konuda sorsan anne babanın hiçbir hakkı yok hayat onların hayatı, ev onların evi fakat ne hikmetse düğünün faturası ve sonrasında yaşadıkları mutsuzluklar anne babaya fatura ediliyor Fesuphanallah iş baştan sakat neden mi?
Biz, batı değiliz ki 18 yaşından sonra artık büyüdün, bu evde yaşama hakkın yok, senin de ayaklarının üzerinde durman gerekiyor hadi sana güle güle demiyoruz ki çocuklarımıza, seçtikleri konusunda söz hakkımız olmasın. 18' den sonra üniversite okur, bir elimiz üstlerinde düğün yapacak olurlar, tek elimiz değil yüreğimiz üstlerinde sonra nasihat etmeye yanlıştasın yavrum gözünü aç demeye gelince dışarıdan müdahale istemem.
Nasıl ki anne baba çocuğunu küçükken gelebilecek tehlikelere karşı hayata hazırlar aynen büyüdüğünde de o şekilde henüz kendisinin tecrübe etmemiş olduğu bir mesele olan evlilik konusunda tedbirini almak elinden tutmak ve yol göstermek zorundadır ve hakkıdır. Bu konuda yanlış olan asıl tutum müdahalesizliktir ve çocuğun bunu beklemesidir. Şunu unutmamak lazım ki anne baba çocuğunun mutluluğunu kendi mutluluğundan öne alır ve konuya dair eğer bir endişe dile getirilmişse mutlaka evladının kız olsun erkek olsun iyiliğini önceleyerek dile getirmiştir. Bu yüzden referansı Kur'an ve sünnet olan bir anne baba mutlaka dinlenmeli aksi takdirde yine dönüp dolaşıp onların kapısını çalacağı unutulmamalıdır.
Şimdi ben size müdahalenin hası diyeceğim iki büyük insanın çocuklarının evliliğine müdahale konusundaki örnekleri ile sözlerime son veriyorum;
İsmail (a.s) buluğ çağına erişince, Cürhümîler kendilerinden bir kızla evlendirdiler. Hayatın bu mes’ud safhası devam ederken, günün birinde İsmail’in anası Hacer vefat etti. Hacer doksan yaşına girmişti. Hicr’e defn olunmuştur. (Hicr, Kabe’nin bitişiğinde bir mahallin adıdır.)

İsmail evlendikten sonra, İbrahim aleyhisselâm oğlunu görmeye geldi. Fakat İsmail evde yoktu. Karısına sordu, o da:

- Rızkımızı tedarik etmek üzere çıktı gitti, diye cevap verdi.

İbrahim aleyhisselâm:

- Maişetiniz (geçiminiz) nasıldır? diye İsmail’in hanımı:

- Şiddetli darlık içindeyiz, gayet fena bir haldeyiz, diye cevap verdi.

İbrahim aleyhisselâm:

- Kocan geldiğinde, benden selâm söyle, kapısının eşiğini değiştirsin, buyurdu.

İsmail aleyhisselâm eve geldiğinde, babasının gelip gittiğini evin içinde güzel bir kokudan anladı.

- Evimize bir gelen oldu mu? diye O da:

- Evet, şöyle şöyle şekilde yaşlı bir adam geldi. Bana seni sordu. Cevap verdim. Maişetimizi sordu, ben de şiddetli darlık içinde bulunduğumuzu söyledim, dedi. Sonra İsmail:

- "Bir şey vasiyet edip bir söz söyledi mi?" diye sordu. O da:

- Sana selâm söylememi ve “kapısının eşiğini değiştirsin” dememi tenbih etti.

Sonra İsmail aleyhisselâm karısına:

- O gelen ihtiyar babamdır. Bana senden ayrılmamı emretmiştir. Artık sen ailenin evine gidebilirsin, dedi ve evden ayrıldı.

Sonra Cürhümîlerden başka bir kadın ile evlendi.

İbrahim aleyhisselâm, Cenâb-ı Allah’ın dilediği bir müddet uzaklaştı da sonra gelip yine evde İsmail’i bulamadı. İsmail’in karısının yanına vardı. Ona İsmail’i sordu. O da:

- Maişetimizi tedârik etmeye gitti, İbrahim aleyhisselâm:

- "Nasılsınız, geçiminiz, hal u şânınız iyi midir?" diye İsmail’in karısı:

- Biz; hayr, seâdet ve bolluk içindeyiz diye Allah’a hamdü sena İbrahim aleyhisselâm:

- "Ne yiyip ne içersiniz?" diye Kadında:

- Et yiyoruz, su içiyoruz, İbrahim aleyhisselâm:

- Kocana söyle, kapısının eşiğini iyi tutsun diye tenbih etti ve Ya Rabbi! Bunların etlerini ve sularını mübarek kıl! Yümn ü bereket ihsan eyle! diye dua etti. Sonra da Şam’a döndü.

İsmail aleyhisselâm eve geldiğinde:

- Evimize gelen oldu mu? diye sordu. Karısı:

- Evet, güzel yüzlü bir ihtiyar geldi, diye İbrahim aleyhisselâm’ı medh ü sena etti. Seni sordu. Ben de rızkımızı tedarik etmeye gitti, dedim. Geçiminiz nasıldır? diye sordu. Ben de hayr ve seâdet içindeyiz dedim.

Sonra İsmail aleyhisselâm:

- Sana bir şey vasiyyet etti mi? diye sordu. Karısı:

- Evet, o muhterem ihtiyar, sana selâm söyledi. Kapısının eşiğini iyi tutsun diye emreyledi.

Bunun üzerine İsmail aleyhisselâm karısına:

- İşte o babamdır. Sen de evimizin şerefli eşiğisin. Babam, bana seni hoş tutmamı ve iyi geçinmemi emreylemiştir, dedi.

Buhârî, “Enbiyâʾ”, 9; Ezrakī, I, 54-58; Sa‘lebî, s. 83).

Neden kapının eşiği çünkü evin huzuru düzeni Daha kapının girişinden belli olur... Evdeki geçimi kapıdan girmeden anlarsın eğer doğru okursan...
Yine bir başka yüce insan Hz Ömer radıyallahu anh;

"Nikâhımın altında bir kadın vardı. Kendisini seviyordum. (Babam) Ömer ise ondan hoşlanmıyordu. Bana: 'Onu boşa!' dedi. Ben kabul etmedim. Bunun üzerine Ömer, Peygamber’e (asm) varıp bunu kendisine anlattı. Peygamber de (asm) (bana): 'Onu boşa.', diye emretti. (Ebu Davud, Talak 10; Tirmizî Talak 36; İbn Mâce,  Talak 36; Ahmed b. Hanbel, IV, 33, 211)
Benzer bir rivayette de Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Baba cennetin orta kapısıdır artık ister açar girersin ister reddedersin buyurur.
Fakat bugün değil evlenmiş eşinden boşanması, kişi oğluna ya da kızına bu sana uygun değil yaşadıklarım ve gördüklerim bana bunu öğretiyor vazgeç dediğinde belki adı bile konmamış bir birliktelikten bile vazgeçemiyorlar. Sonrası ise yine faturasının ailece ödendiği bir hüsran. Belki aklımıza şu gelebilir her baba vazgeç dediğinde vazgeçmemiz gerekir mi hele de boşanmak gibi bir mevzuda şu kadarını söyleyelim Baba Hz İbrahim'in yolundan giden Hz Ömer radıyallahu anh'ın diğer uygulamalarını kendine rehber edinen insanların müşküllerini tıpkı Hz İbrahim Aleyhisselam'da olduğu gibi Hz Ömer radıyallahu anh da olduğu gibi referansı Kur'an ve sünnet olan kendi hevasından konuşmayan bir ebeveyn dinlenmeyecekse kim dinlenecektir. 
Sözlerime burada son verirken hâlihazırdaki yuvaları Rabbim huzur ve bereket ihsan eylesin seçim aşamasında olan gençlerimize de hem kendilerinin huzur ve sükunet bulacağı hem de geniş ailelerine huzur kaynağı olacak gelin ve damatlar nasip eylesin...

Bir sonraki yazıda buluşmak duasıyla
HAKTAN BİLEN

Seviker
Yükleniyor...