eğlence ahlakı

BİRBİRİYLE ALAKALI 4 SORU:

Değerli okuyucularım bugün birbiriyle alakalı olduğundan ayrı ayrı cevap vermeyip bir konu başlığı altında topladığım 4 soruya efendimizin bize tavsiye buyurduğu şekliyle cevap vermeye çalışacağım.

SORULAR
 Hocam selamünaleyküm, benim sorum günümüzde televizyonda, internette vb.dizi ve filmlerin dinimizce izlenmesi uygun mu? Zira en masum dizilerde dahi (işlenen konu iyi olmasına rağmen)  bir sahnede kadın saçını açıyor vb. bir çok sahne olabiliyor.

Hocam Selamün aleyküm, hazırladığınız sohbetlerden istifade ediyoruz. Rabbim hizmetlerinizi kabul buyursun.
Hocam benim sorum, müzik enstrümanlarını(çalgı aletlerini) kullanmayı  öğrenmek ve çalmak günah mı? Ayrıca müzikli her türlü şarkı, türkü, ilahi vb. dinlemek günah mı?
Kadın ve erkek şarkıcıları dinleyerek günah mı işliyoruz?


Hocam, günümüzü göz önünde bulundurarak soruyorum, günümüzde ki  takımların futbol  maçları İslama göre caiz midir?
Futbol maçı  izlemek herhangi bir futbol taraftarı ve fanatiği olmak günah mı? Teşekkür ederim hocam  sevgi ve saygılarımla.

Yukarıdaki tüm soruları kapsayan benzer bir başka SORU:

 Hocam Selamün aleyküm, boş vakitlerimizde farklı sosyal aktiviteler yapıyoruz. Ancak yaptığımız şeyler islama uygun mu bilmiyoruz. Günümüzde dinen  meşru eğlence türleri nelerdir? Meşru çerçevede gülmek, oynamak, eğlenmek için neler yapmalıyız? Teşekkürler hocam.

Ve Aleykümselam değerli kardeşlerim. Eğlence evet bir ihtiyaçtır. İbni Abbas radıyallahu anh'ın da buyurduğu gibi "bedenler yorulduğu gibi ruhlar da yorulur." İşte yorulan ruhlarımızı dinlendirmek için her birimiz farklı yollara başvururuz kimimiz bir şeyler izlemeyi kimimiz birtakım aktivitelere katılmayı kimimiz örgü örmeyi kimimiz herhangi bir  oyun topluluğunda bulunmayı tercih eder. Bize düşen yukarıdaki sorularda olduğu gibi bu eğlencelerin müslümancasını öğrenmektir. Eğlencenin hayatımızdaki yerini yıllar önce okumuş olduğum şu örnekle izah etmeye çalışayım öncelikle. Eğlence yanaktaki bir ben gibidir. Eğer bu Ben bir tane olursa ve uygun bir yerde bulunuyorsa güzelliğe güzellik katar. Öyle ki meşru türkülerimize girmiştir cümleler... Fakat şayet yüzün tamamı benlerle kaplanır ya da uygun bir yerde bulunmazsa bu sefer beklenen güzelliğin olması şöyle dursun o benlerden kurtulmak için çareler aramaya başlar insan. İşte eğlenceler de böyledir. Uygun yer ve zamanda uygun miktarda eğlence hayatımıza güzellik katar bizi dinçleştirir ve bir sonraki faydalı programlarımıza enerji için güzel bir altyapı hazırlar. Fakat meşru dahi olsa bu eğlencelerin hayatımızın büyük kısmını kaplamış olması tıpkı benlerin yüzümüzü kaplaması gibi hoş bir hal oluşturmaz bizi asıl hedefimizden saptırır ve öyle bir vakit gelir ki alışkanlık haline gelmiş bu eğlencelerden kurtulmanın yolunu ya biz ya da çevremizdeki ler bizim adımıza araştırmaya başlar ki buna bağımlılık tedavisi denir. Uyuşturucu bağımlılığından bahsetmiyorum bugün ekran bağımlılığı futbol bağımlılığı gibi bağımlılık tedavileri de başladı maalesef...
Onun için eğlenceleri meşru bir zemine oturtmak kadar dozunu iyi ayarlamak hayatımızın büyük kısmını kaplamaması bize yapacağımız asıl faydalı faaliyetler için sadece bir neşve kazandırması gerekir.

Şimdi gelelim bu meşru eğlencelerin neler olabileceğine ve diğer sorulardaki caiz midir değil midir meselelerine...

Konuyla ilgili hadisleri ele alacak olursak bu konuda Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve
sellem şu hadisleri irad buyurmuştur;

İlk hadisimiz:

Üçü hariç, hiçbir oyun / eğlence övülmez. Bunlar, kişinin atını eğitmesi,  eşiyle oynayıp eğlenmesi, ok ve mızrak atmasıdır.”

Hadisi Nesaî ve Ebu Davud rivayet etmiştir.(bk. Kenzu’l-Ummal, h. No: 10862). Diğer bir rivayette ise şu ifadeler vardır:

Üç şeyin dışında, dünyanın bütün eğlenceleri batıldır / boştur / faydasızıdır. Bunlar, yayınla ok atman, atını eğitmen ve ailenle oynamandır.

Hadisi  Hakim rivayet etmiştir.(bk. a.g.e, h. No: 10863).

Yine Sirac-ı Munir'de geçen bir hadis-i şerifte Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem "sizden çocuğu olan onunla çocuklaşsın"
Buyurmaktadır sadece bu hadislerden anladığımız şekli ile dahi oyun ve eğlenceden maksat ya vücudun güçlenmesi (okçuluk başta olmak üzere muhtelif sporlar) vücuda bir fayda vermesi ya sosyal ilişkilerimizin güçlenmesi ki bunun işin başında ailemiz gelir, ya da hayatımızı devam ettirmek için gerekli olan alet edevat üzerine yaptığımız denemeleri çalışmalar... Tüm bunlar için harcanan zamanda kulluğumuzu aksatmamak şartı ile bir sakınca yoktur.

Ailece yapılacak eğlencelere kısmen değinecek olursak Efendimiz Aleyhisselam'ın tereddütsüz meşrudur dediği 3 oyundan biri olarak ailemize zaman ayırmak onlarla eğlenmek helal çerçevesinde eğlenceler düzenlemek caiz olmasının yanısıra zaruridir. Bugün meşru eğlenceyi ailesinde bulamayan, yarışmaları, ilgiyi ailede görmeyen çocuklar da ebeveynler de maalesef sanal alemdeki oyunlara tutku derecesinde sardırmış neredeyse dışarıdan destek alma ihtiyacına varacak şekilde sanal oyunların tutkunu olmuştur. Buradaki eksiklik ailemizle geçirdiğimiz kaliteli zaman yoksunluğudur. Annelerin yeter ki beni meşgul etmesin diye telefonu çocuklara oyun için vermesi, çocukları ile oyun oynamayı bir türlü bitmeyen ev işiyle değiştirmesi,babaların çocuklarıyla zaman geçirmek yerine sosyal medyadan arkadaşlarıyla yazışmayı sohbeti tercih etmesi hatta daha da kötüsü güya içinde bulunduğumuz salgın dolayısıyla sosyal ortamlardan bedenen çekilip ruhen çekilmediğinden dolayı sanal oyunlar vesaire ile çocuğunu ihmal etmesi çocuklarımızı neredeyse kopmaz bir bağla sosyal medyaya ,bilgisayar oyunlarına bağlamaktadır. Sorun bizde olduğundan Allah'ın izniyle çözüm de bizdedir. Şu anda çocuğumuzla yer değiştiren hangi aktivitemiz varsa onu bırakıp çocuğumuza dönmemiz gerekir. Bugün hayatımızı kolaylaştıran makinaların hesabının kolaylığı bizim onlardan artan zamanı ne ile doldurduğumuza bağlıdır. bunca pratik çözümler ve hayatı kolaylaştıran makinalara rağmen asıl vazifemiz olan çocuklarımıza zaman ayıramıyorsak hesabı ağır olur Allah muhafaza...Bu konuda öncelikli olarak hadisimiz "kişinin çocuklarıyla 1 saat oyun oynaması avuç dolusu altın sadaka etmesinden daha hayırlıdır"(Siraci Münir aile)

Bir düşünürün şu sözü de anneler için olsun

"Çocuk büyütürken evi temiz tutmak, kar hálá yağarken kapının önünü temizlemek gibidir. ( phyllis diller)."

Evet bir gün kar durur çocuklar diyor ve biz evimizin eski temiz ve düzenli halini kavuşuruz belki ama o arada çocuklar büyümüş ve biz onların ne ara büyüdüğünü fark etmeyecek kadar dünyaya yoğunlaşmış olabiliriz ki telafi edilemeyecek pişmanlıklar kalır içimizde

Diğer eğlence türlerine gelince biraz sonra her biri için tek tek hadisleri ele alacağız lakin bir hadis var ki tamamını içine toplar.

Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir." [Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat 107, (1599); Ebu Davud, Büyû 3, (3329, 3330); Tirmizî, Büyû 1, (1205); Nesâî, Büyû 2, (7, 241).]

Bu hadis-i şeriften anladığımız üzere helal ve haramların sınırları net olarak çizilmiş olmakla birlikte bir de kişinin dini anlayış ve takvasına uygun olarak tercih edeceği bir takım meseleler vardır. Bu meselelerde ise aslolan helal dahi olsa helallerde aşırı gitmemek haramlardan ise zaten sakınmaktır. Şöyle bir örnek vermemiz gerekirse yemek helaldir fakat tok karnına yemek haramdır. Tatlı helaldir ama aşırısı zararlıdır. Hele hele bu tatlı yiyen kimsenin altyapısında şeker hastalığı gibi bir rahatsızlık varsa ölüme dahi götüreceğinden bir nevi intihara sebeptir. tıpkı bunun gibi manevi hayatında zaten ağır aksak işler yolunda gitmiyorken kişinin gerçek hayatı için yatırım yapamayacak kadar meşru dahil olsa eğlenceye gereğinden fazla yer açması tıpkı helal olmakla birlikte bir şeker hastasının tatlı yemesi gibidir. Tamamen terk normal şartlarda mümkün olmayacağı gibi ömrün çoğunu bunlarla geçirmek de Bir nevi manevi ölüme sürükleyecektir insanı. Hattâ sağlıklı bir bünye zaman zaman haram olmayan gıdaları tüketmesinde bir sakınca olmamakla beraber hastalıklı bir bünyeye bazen tamamen bazen kısmen perhiz uygulanır. İşte manevi programımız da böyledir normal şartlarda uygun dozda birtakım mübah gıdalar alınır lakin aldığımız bu gıda eğer bizde farklı duygulara sebep oluyor haram çağrışımlar yapıyorsa ya da asıl almamız gereken gıdaların önüne geçmiş abur cubur hayat tarzımız haline gelmişse bu durum ne maddi ne de manevi kabul edilemez. Bir enstrüman çalmanın haramlığına dair net bir yasak olmamakla beraber kişinin namazına engel olacak  azından kendi İslami yaşansın ihya edecek kadar ilmihal bilgisini öğrenmesinin önüne geçecek Kur'an'ı öğrenmesine engel olacak yaşaması gereken hadisleri bilmesine engel olacak derecede kendini bir enstrümana vermesi ya da bu arzusunu diğer asli görevlerinin önüne geçirmesi kabul edilemez. Evet belki kişiden beklenen bir İslam alimi olması değildir lakin kendi İslami hayatını idame ettirecek kadar bir bilgiye sahip olması En azından yaşanması için gönderilen kitabını öğrenmesi Allah  Rasulü'nün hayatına ışık tutan hadislerini ve O'nun örnek hayatını bilmesi onları öğrenmek için zaman ayırması gerekir ve zaruri ihtiyaçlar dışında hiçbir ihtiyaç bu vazifelerinin önüne geçmemelidir.

İmam-ı Gazâlî Hazretleri, İhyâ’sında mûsikîye uzunca bir bölüm ayırmış ve semâ ile mûsikîyi uzun uzadıya incelemiştir. Mûsikînin bazen mubah, bazen mendup, bazen de haram olabileceğini bildiren İmam-ı Gazâlî, Allah’ı zikretmeye teşvik eden ve rûha yüksek duygular veren müziğin mendup; bayram, evlenme, doğum, sevinç ve neşe günlerinde müzik dinlemenin mubah olduğunu bildirdikten sonra, beş ârıza bulunması halinde müziğin haram olduğunu beyan ediyor.

İmam-ı Gazâlî’ye göre müziği haram kılan ârızalar şunlardır:

1) Dinletendeki ârıza.
2) Müzik âletindeki ârıza.
3) Ses ayarındaki ârıza.
4) Dinleyicinin kendisindeki ârıza.
5) Dinleyici şahsın âvâmdan olma ârızası.

İmam-ı Gazâlî’ye göre müziği haram kılan ârızaların birincisi:

Dinletendeki ârıza: Kendisine bakılması helâl olmayacak şekilde giyinen ve görünen bir kadının, haram çağrışımlarda bulunan bir ses ve sözle müzik yapması haramdır. Bu durumda müziğin haram olması müzikten değil, kendilerinin ve seslerinin haram çağrıştıran bir unsur olduğundandır. Hattâ konuşan bir kadının sesinde ve konuşmasında fitne uyandırma tehlikesi varsa, onu dinlemek caiz olmaz.Tabii İmam Gazali ve diğer alimler bunu kendiliklerinden değil şu ayeti kerime den çıkarılan hükümden dolayı söylüyorlar.

. Bu sebeple sözü yumuşatarak söylemeyin, sonra kalbi çürük olan umuda kapılır, sizden beklendiği şekilde konuşun. Ahzab/32
Bu ayet-i kerimeden anladığımız üzere tesettürün bir tamamlayıcı unsuru olarak seslerdeki ciddiyet de hatırlatılmış ve müslüman hanımlar bu konuda daha dikkatli ve itidalli olmaya davet edilmiştir. Tabii bu hiçbir şekilde kadın sesinin haramlığı ya da bir bayanın erkeklerle konuşamayacağı anlamına gelmez.Allah Rasulü sahabe hanımlarıyla konuşmuş selamını almış tavsiyelerde bulunmuş hatta onlara özel bir sohbet günü açarak her hafta çarşamba günü bayanlara dinlerini öğrenmek adına bir sohbet halkası açmıştır. Bir haramdan koruyalım derken bir helali haram kılma yanlışına düşmemek de gerekir.

Müzik âletindeki ârıza: İçki âlemlerinde insanı içki tüketimi için kışkırtacak ve fitneyi tetikleyecek biçimde kullanılan çalgılar haramdır.

Sesteki ârıza: Kötü, çirkin, ahlâk dışı, fâhiş ve hicvedici sözleri bulunan, dedikodu ve iftira içeren, toplum barışını bozan, fitne yayan, Allah’a, Rasûlüne (asm) ve ashabına karşı yalan cümleler içeren müzik parçasını söylemek de, yayınlamak da, dinlemek de haramdır. Tabii buraya manasını anlayamadığımız yabancı şarkıları da eklemek lazım. Çünkü her ne kadar biz anlayamasak da beyin bütünü görür ve bilinçaltımız bunu hisseder.

İmam-ı Gazâlî’ye göre dördüncü ârıza kişinin kendisindedir. Bir kişinin müziği şehevî arzûları için tahrik aracı kılması haramdır. Müziğin sözleri ile haram sevmeye heveslenmek haramdır. Yani örneğin Bu şarkı bira ya da bir içki eşliğinde gider gibi müziği kendi nefsânî heves ve arzûları çerçevesinde yorumlamak haramdır.
İmam Gazali sözlerine şöyle devam eder;
İnsan gönlünde şeytanın ordusundan sayılan şehvet ile, Allah’ın askeri sayılan akıl nûru arasında sürekli bir mücâdele vardır. Müzik bu mücâdelede şehveti tahrik edici değil; akıl nûruna kuvvet verici olmalıdır. Bu iki ordudan birisi kalbi fetheder ve kuşatırsa zaferi elde etmiş olur ve mücâdele biter. Şeytanın müzikle kalbe girip kalbin mânevî neşesini bozmasına izin vermemelidir.

Bakınız gayet itidalli konuşan Gazali müziğin yasak olduğunu değil,insanı eşliğinde harama götürecek bir müziğin yasaklandığını bildirmektedir.
 Bir müzik insanı nereye götürebilir ki diye soracak olanlara örneğin dinlediği bir efkarlı parçayla vücudunu jiletleyen, hatta intihara yeltenen ya da benzeri bir çok örnek verebiliriz.

Arızaların beşincisi: Müzik dinleyicisinin âvâmdan olması da bir handikaptır. İşi gücü bırakıp müzik parçaları ile oyalanmakzaman yönetiminden habersizlikten  başka bir şey değildir. Boş vakitleri öldürüp, oyuna ve eğlenceye dalmak cinâyettir. Nasıl küçük günahlar ısrar ve devamla büyür ve büyük günaha dönüşürse, mubahlar da ısrar ve devamla küçük günaha dönüşürler. Mubahları devamlı olarak takip etmek kişiye bir kemâl ve feyiz vermediği gibi, kişinin elde bulunan mâneviyâtından ve feyzinden de bir miktar alır gider.
Gördüğümüz gibi yine olayın sonucu ilk örneğe dönüyor hayatı kaplarsa büyük tehlike...

Netice olarak; İmam-ı Gazâlî’ye göre kalbin sıkıntısını yatıştırıp kalbi dünyanın fânî işlerinden soğutarak ibâdetlerine daha bir dikkatle sarılmak amacıyla belirli bir ölçü ile müzik dinlemek mubahtır. Din ve dünyasında daha bir istekle çalışabilmesi için müzik dinlemeyi caiz görüyor.

İmam-ı Gazâlî ilâve ediyor: Eğer müzik boş iş denirse deriz ki: İçinde haram olmamak şartıyla boş iş ve eğlenceden dolayı Allah’ın kullarını sorguya çekmeyeceğini şu âyet bildiriyor:

Allah sizleri yeminlerinizdeki  çok lağvden (boşluk ve yanılgıdan) dolayı mesul tutmaz.”17

Allah adına kasıtsız olarak yemin edip sonra yemininden dönen kimse bundan sorguya çekilmeyecek ise eğer, abartılı olmamak ve harama âlet etmemek şartıyla, şiir ve şarkı söyleyip eğlenen kimsenin tercihine kalmıştır.

İmam-ı Gazâlî’ye göre bu ârızalar olmadığında (günümüzde bu tarz müzik seçici davrandığımızda sahanın çok geniş olmadığını görüyoruz. O yüzden dikkatli davranmak gerekiyor) kişinin kadın olsun, erkek olsun müzik yapması veya yapılan müziği dinlemesi haram değildir.

Gelelim yazının en başında belirtildiği gibi ilk etapta gördüğümüz üç meşru oyun caiz kılınmış bedenimizi aklımızı harekete geçiren ve ailevi ilişkilerimizi güçlendiren aktiviteler bunun dışında tutulmuş olmasına...
Şimdi diğer hadis-i şerifleri ve onlardan çıkarılan hükümleri sırası ile gelecek olursak

Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam bir güvercinin peşine düşüp onunla eğlenen bir adam görmüştü: "Bir şeytan bir şeytaneyi takip ediyor!" buyurdular."
Ebu Davud, Edeb 65, (4940); İbnu Mace, Edeb 44, (3765)

Burada kastedilen evde kuş beslemek değil Çünkü Allah Rasulü'nün kuşu ölen bir çocuğa taziyeye gittiğini görüyoruz kaynaklarda burada kastedilenin bir kumar tutkusu gibi adeta güvercine tutulması Allah'ın ayetlerine göre düzenlenmesi gereken hayatın neredeyse güvercinin uçmasına göre düzenlenecek kadar basitleştirilmesi. Ki güvercin tutkunlarının evlerini ve ailelerini hatta kendilerini ihmal edecek derecede bağlandıklarını görünce bu hadisi şerifi daha iyi anlıyoruz.
 
 İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam (dövüştürmek için) hayvanların arasını kızıştırmayı yasakladı."

  Ebu Davud, Cihad 56, (2562); Tirmizi, Cihad 30, (1708, 1709)

Horoz dövüşlerinin caiz olmadığını bu hadislerden anlarken horozla kıyas edilemeyecek derecede kıymetli olan insanın ömrünü bir dövüş bahsine ortaya koyup da hayatını o dövüşte noktalaması kabul edilebilir mi?
Yine İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kendisinde ruh olan hiçbir canlıyı (atışlarınıza) hedef ittihaz etmeyin."
  Müslim, Sayd 58, (1957); Tirmizi, Sayd 1, (1475); Nesai, Dahaya 41, (7, 238, 239)

Abdullah İbnu Cafer İbni Ebi Talib radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, bir keçiyi hedef ittihaz ederek ok atmakta olan bir kalabalığa rastlamıştı. Bu halden hiç hoşlanmadı ve: "Hayvanlara eziyet vermeyin!" buyurdu."
Nesai, Dahaya 42, (7, 239)

Yine hayvanların bahis sebebi olamayacağını gösteren iki hadisi şerif ile muhatabız. Okçuluk gibi önemli bir etkinlik de olsa bir hayvan hayatı kesinlikle bunun için ortaya konulamaz.
 Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, hayvanlardan herhangisi olursa olsun, "sabran" öldürülmesini yasakladı."
  Müslim, Sayd 60, (1959)
Sabran öldürmek demek bir hayvanı bir yere bağlayarak atış talimi yapmaktır.
Av ve benzeri öldürmeler için Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur;

Şerid İbnu Süveyd radıyallahu anh anlatıyor: "Kim bir kuşu boş yere sırf eğlence olsun diye öldürürse Kıyamet günü, o kuş, sesini yükselterek Allah'a şöyle seslenir: "Ey Rabbim! Falan beni boş yere öldürdü, bir menfaat için öldürmedi."
 Nesai, Dahaya 42, (7, 239)

Şimdi et ihtiyacı olmadığı halde bu işi spor adı altında yapan insanlara bu hadisi hatırlatmak lazım. Daha da kötüsü eti yenmediği halde sırf kürkü için ya da başka bir organı için öldürülen hayvanların ve annesiz bırakılan yavruların hesabı ne olacak?

Hayvanlar ile alakalı eğlence meselelerini bu şekilde izah ettikten sonra diğer oyun türlerine dinimizin bakışını inceleyelim
  Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim tavla oyunu oynarsa elini domuz kanına bulamış gibi olur"

 Müslim, Şi'r 10, (2260); Ebu Davud, Edeb 64, (4939)

  Hz. Aişe radıyallahu anha'nın anlattığına göre, "(Mahallesinde oturan bir ailede tavla bulunduğu haberi kendisine ulaşır. Bunun üzerine onlara:) "Eğer tavlayı evinizden çıkarmazsanız ben sizi mahallemden çıkaracağım!" diye haber gönderir. Böylece onların tavla bulundurmalarını hoş karşılamadığını ifade eder."
  Muvatta, Rü'ya 6, (2, 958)
Bu hadisi şerifler ışığında diyanet işleri başkanlığı fetva kurulu şu şekilde Bir açıklamada bulunmuştur;
Kumara vesile edilmeyen,(yani parasına, gazozuna, tatlısına olmamak şartıyla ki bu şekilde haramdır) ibadetlerden alıkoymayan ve zaman israfına sebep olmayan( yazının başında belirttiğimiz gibi aslî vazifelerimizi öğrenmeden ve onları yerine getirmeden yapıldığında zaman israfıdır) tavlanın doğrudan haram olduğu söylenemez. Bununla beraber tavla yerine kelime oyunu, bilgi-işlem oyunları, matematik oyunları gibi eğitici oyunların tercih edilmesi, hem ilgili insanların ihmal edilmemesi, hem vakti daha iyi değerlendirmek bakımından daha isabetli olur. Günümüzde bilgisayarlarda zararlı oyunların yanı sıra, eğitim için kullanılan faydalı oyunlar da olduğundan bunları da yukarda zikredilen ilkeler çerçevesinde değerlendirmek gerekir.

 Televizyondakileri seyretmek meselesine gelince
 Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
 "Habeşliler, harbeleriyle, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanında oynarlarken Ömer İbnu'I-Hattab radıyallahu anh içeri girdi. Hemen yere eğilip çakıl alarak onlara fırlattı. Aleyhissalatu vesselam: "Ey Ömer! Bırak onları (oynasınlar)! Zira onlar Beni Erfide'dirler" buyurdu."

Buhari, Cihad 79; Müslim, lydeyn 22, (893); Nesai, lydeyn 35, (3,196)

Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ben mescidde oynayan Habeşlileri seyrederken Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın beni ridası ile örttüğünü hatırlıyorum. Bu hal ben seyretmekten usanıncaya kadar devam etti. Benim gibi, genç yaşında bir kızın eğlenceye ne kadar düşkün olacağını varın siz takdir edin."
  Buhari, Salat 69, Iydeyn 2, 3, 25, Cihad 81, Menakıb 15, Fezailu'l-Ashab 46, Nikah 82, 114; Müslim, lydeyn 18, (892); Nesai, Iydeyn 35, (3, 195).

  Yine Hz. Aişe radıyallahu anh , Nesai'de gelen bir başka rivayetinde şöyle demiştir: "Bir bayram günü Sudanlılar, Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın yanına oynayarak geldiler. Aleyhissalatu vesselam beni çağırdı. Resûlullah'ın omuzunun üstünden onları seyrediyordum. Kendi arzumla ayrılıncaya kadar bakmaya devam ettim. (Resûlullah seyretmemi kesmedi)."

Nesai, lydeyn 34, (3, 195).

 Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam Medine'ye (hicretle) geldiği zaman, onun gelişinden sevinç izharı olarak, Habeşliler harbeleriyle oynadılar."
 Ebu Davud, Edeb 59, (4923)

Tüm bu rivayetlerden de anlıyoruz ki günlük yaşantının bir parçası haline gelmemek şartıyla özel günlerde gerek toplum olarak gerek aile olarak özel günlerimizde harama sevk etmeyen eğlencelerin düzenlenmesinde ya da izlenmesinde bir sakınca yoktur. Fakat bir konuda sakınca olmaması bunun illa yapılması anlamına gelmez. birçok caiz olan şey vardır ki kişinin tercihine kalmıştır. Ne birinin caiz olan bir şeyi haram olarak dayatması ne de bundan hoşlanmayan birisi için çok sıkıcısın ya da monotonsun şeklinde itham edilmemesi gerekir. Helal olan şeylerde kişilerin tercihlerine saygı duyulması doğru olandır.

Futbol maçlarının izlenmesini ya da bütün müsabakalarını yapılmasını da yukarıda anlatılanlar çerçevesinde değerlendirebiliriz.

Hasılı kelam Kur'an'da ya da sahih hadislerde açıkça bir yasak belirtilmediği için bize ne helali haram kılma ne de haramı helal kılma yetkimiz olmadığından yukarıda belirtilen hükümlerden sonra söyleyeceğimiz son sözler yine hadisle başladık hadisle bitirmek şeklinde olacak ve kişi yaşadığı ana göre bu hadisleri hayatında uygulayacaktır. Bu konuyla ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de

Kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, Allah size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamıştır.En’am Sûresi, 6/119
buyurulur. Allah Rasûlü de (asm) bir hadislerinde:

Allah’ın, kitabında helâl kıldığı helâl; haram kıldığı ise haramdır. Hakkında sustuğu da muaftır. Allah’tan onun affının kabulünü isteyin. Zira Allah bir şeyi unutacak değildir.” Hakim, Ebû’d-Derdâ’dan rivâyetle
buyurmuş; bir diğer hadislerinde de,
Allah bir şeyi farz kıldığında onu eksiltmeyin. Bir şeye sınır koyduğunda da sınırı aşmayın. Bir şey hakkında da unutmaksızın susmuşsa, onun ardına düşmeyin.”
Dârekutnî, Sa’lebe’den tahriçle.

Yukarıdaki Bu ayeti kerime ve hadisi şerifler bize esnekliğin sınırını öğretmektedir.
Allah'ın bu dinde bizim için sunmuş olduğu genişliğe ve çizilmiş olan sınırlara gelince;
 Peygamber Efendimiz (asm) oynayan bir gurup Habeşliye rastlayınca onları takdir ettikten sonra şöyle buyuruyor:

Yahudiler ve Hristiyanlar bilsinler ki, bizim dinimizde genişlik vardır.
Kütüb-ü Sitte, 6/52

Resûlullah Efendimiz (asm) hicret esnasında Medîne’ye teşrif buyurduğu zaman, tüm ahali dam başlarında defli ve sesli olarak, “Talea’l-bedru aleynâ, min seniyyâti’l-vedâ, vecebe’ş-şükrü aleynâ, mâ deâ lillâhi dâ’...” diyerek ilahi söylemişler ve neş’elerini şükre çevirmişlerdi.
Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve.
Bir evden kulağına gelen def ve başkaca çalgı sesleri üzerine Resûlullah Efendimiz (asm), evde ne olduğunu sorar.

“Düğün.” cevabını alınca:

“Bu nikâhtır, sifâh (zinâ) değildir.” der.

Hz. Âişe (ra) Medineli bir yakınını evlendiriyor. Düğün yerine gelen Peygamber Efendimiz (asm):

“Kızı gelin ettiniz mi?” diye sorar.

“Evet.” derler. Peygamber Efendimiz (asm):

“Kızla birlikte türkü söyleyecek birini de gönderdiniz mi?” buyurur.

Hz. Âişe (ra):

“Hayır.” deyince, Peygamber Efendimiz (asm):

“Ensâr arasında bu çeşit fırsatlarda eğlence geleneği vardır. Keşke kızla birlikte şarkı söyleyecek birisini gönderseydiniz de onlar şöyle söyleyiverseydi:

“Size geldik, size geldik. / Bize şenlik, size şenlik.”
İbn-i Mâce, Nikâh 1900

Hz. Peygamber bir kere Medine’de bir yerden geçerken aniden def çalarak ve türkü söyleyerek:
“Nahnu cevarin min beni’n-Neccar / Ya habbeza Muhammedün min car.”

(Biz Neccaroğuları kabilesine mensup kızlarız. / Hz. Muhammed ne iyi ve ne hoş bir komşudur) beyitlerini söyleyen kızlara rastladı ve:

“Allahu ya’lemu inni uhibbukünne.” (Allah bilir ki ben sizi seviyorum.) demek sûretiyle onlara iltifatta bulundu. İbn Mace Nikâh, 1899

Hz. Enes (ra) bildiriyor: Veda Haccı sırasında Resûlullah Efendimizin (asm) kafilenin yürüyüş temposunu ezgileriyle canlı tutan bir kölesi vardı, adı Enceşe idi. Bu zat güzel sesli birisiydi ve Resûlullah’ın zevceleri ile bir kısım Müslüman kadınların develerini sevk ediyordu.

Enceşe bazı ezgiler okumuş, okuduğu ezgilerle develeri hızlandırmıştı. Bilindiği gibi, develer yürüme sırasında okunan belli bir ezginin veya mûsikinin ahengine karşı hassasiyet gösterip, adımlarının temposunu, söylenen bu şarkının ritmine göre ayarlayabilmekte, hızlı veya yavaş olabilmektedir.

Resûlullah Efendimiz (asm) teşbihli bir üslupla, Enceşe’den okuduğu ezgilerin ritmini değiştirmesini ve develerin yürüyüş temposunu ağırlaştırmasını emrederek şöyle buyurmuştu:

“Ey Enceşe ağır ol! Şişeleri kırma.” (Şişe ile kafilenin kadınlarını kastediyordu.) İbn Mace Nikâh, 1899

Buraya kadar görmüş olduğumuz genişliğin yanı sıra sahabelerin hassasiyet ölçülerine binaen farklı davranışlarını görüyoruz.

Nâfi anlatıyor:

Abdullah İbnu Ömer, bir çalgı sesi işitmişti ki, derhal kulaklarını parmaklarıyla tıkayarak yoldan uzaklaştı.” Bana:

“Ey Nâfi, kulağına hâlâ ses geliyor mu?” diye sordu.

“Hayır.” dedim.

Bunun üzerine parmaklarını kulaklarından çıkardı ve ilave etti:

“Bir defasında Hz. Peygamber (asm) ile beraberdim. Böyle bir ses işitti ve aynen benim davrandığım şekilde davrandı.”Kütüb-ü Sitte, 11/220

İmran bin Husayn (ra) bildirmiştir: Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki:

Bu ümmete yere batma, kılık değiştirme ve taşlanma âfetleri gelecektir.”

Ashaptan birisi:

“Bu ne zaman olacak yâ Resûlallah?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (asm):

“Şarkıcı kadınlar yaygınlaştığı, çalgı âletleri türediği ve şaraplar sıkça içildiği zaman.” buyurdu.(Tirmizî, Fitne, 2309)

Bu tür hassasiyetler peygamber Aleyhisselam vermiş olduğu genişliğin önüne geçmek değil, aksine yapılması meşru görülen ve zamanlar dışında hayatın bir vazgeçilmezi haline getirilmediğini göstermek içindir.
Sonuç olarak parantezin her iki yayını da görmüş olduk bize düşen bu her iki ucu doğru bir şekilde değerlendirip itidalli bir hayat sürmektir.

Hayat neş'emizin kulluğumuzun daha güzel yapılmasına vesile olması duasıyla...
Bir sonraki yazıda buluşmak duasıyla... Yapmakta olduğumuz haram ayları değerlendirme programımızı bir kere daha hatırlatarak tüm okuyucularımızın mübarek arefe gününü ve kurban bayramını tebrik eder, afiyet huzur ve bereket içerisinde bir bayram geçirmenizi yüce Rabbimden niyaz ederim.
Haktan Bilen

Seviker
Yükleniyor...