Öldükten sonra neden diriliyoruz.

SORU:

Selamun aleyküm hocam . Bir tanıdığım var belli başlı sıkıntıları var ve şu an Allah ve Peygamberin olmadığını iddia ediyor, öldükten sonra dirilmenin olmadığını, vücudumuzun çürüyüp gittiğini ve ruhun, cennet ve cehennemin olmadığını söylüyor. Herşeyi insan eksenli görüyor . Yani herşeyi insan yaptı ve yapmaya muktedirdir . Başka bir güç yok .nasıl bir yol izlememiz lazım ya da ne yapmam lazim , yardımcı olur musunuz ?

CEVAP:
Ve Aleykümselam
Değerli kardeşim
Kur'an-ı Kerim böyle bir soru üzerinden açıklama yapmamıştır. Akıl sahiplerine inen, akıl sahipleri için öğüt olan bir kitap bu koskoca kainatın bir yaratıcısı olmadığını kabullenmez ki bu konu üzerinden açıklama yapsın. Çünkü hiçbir akıl sahibi bu kainatın kendiliğinden var olduğunu ya da kendisinden ölümü engelleyemeyen bir insanın kâinattaki her işi yapabileceğini iddia etsin. Kur'an-ı Kerim'de Allah üzerine yapılan tartışmalar onun birliğini üzerinden ya da Rabbliğini kabul etmeme üzerinden olur da kesinlikle varlığını kabul etmeme üzerinden bir örnek verilmemiş herhangi bir tartışmaya izahat getirilmemiştir.
Bu durum bir inanç sorunu olmaktan ziyade bir akıl problemidir. Hanefi mezhebinin kurucusu imamı Azam rahmetullahi aleyh henüz küçük bir çocukken o zamanın Allah'ı inkar eden filozoflarından biri tüm alimlere meydan okur ve'' Allah'ın varlığını 'bana kim ispat edecek ben yokluğunu söyleyip dururken ''diye tellallar çağırttırır. Oradaki alimler derler ki ''bizim küçük bir hocamız var onu altedebilirsen karşına medresemizin alimlerinden çıkarabiliriz. Yok altedemezsen bizim alimlerimiz seni muhatap almaz.'' Adam kabul eder münazara yeri ve saati belirlenir. Fakat İmam-ı Azam o günkü adıyla küçük Numan buluşma yerine bir hayli gecikir. Tabii bu da o inkârcının hoşuna gider. Tam ''sizin ufaklık pes etti ben gidiyorum ''derken İmam-ı Azam çıkagelir. Adam gülerek sorar ''neden bu kadar geciktin yoksa korktun mu?''
Numan cevap verir;
''Yok bizim ev Dicle'nin karşı tarafında buraya gelmek için nasıl geçeceğimi düşünüyordum nehri sonra oturdum dedim ki kendi kendime şu ağaçlar kesilse sonra ince ince ayrılsa bir sandal olsalar sonra ben o sandala binip Dicle'yi gecsem münazara yerine gelsem. Ben bunları düşünürken birden ağaçlar kesildi sandal oldu Ben de bindim geldim.''
Adam az öncekinden daha yüksek sesli bir kahkaha atar ve ''küçücük çocuğu karşıma dikerseniz olacağı buydu bana masal anlatıyor kendi kendine bir sandal oluvermiş hiç olacak şey mi ?'' İşte tam o anda Numan cevabı yapıştırır; ''behey gafil sen bir sandalın kendi kendine olamayacağını iddia ediyorsun da nasıl olur da Şu koskoca kainatın kendi kendine oluştuğunu söylersin ?''

Yine bir başka örnek düşünelim; yıllar önce okuduğum harika bir örnek:

Anne karnında iki bebek düşünelim. Bebeklerden birisi şöyle söylüyor; Hayır anne falan yok Biz burada çok rahatız buradan başka bir dünyaya da geçmeyeceğiz. Hem bak burada her şeyimiz var geniş rahat.
Diğer bebek ise şöyle söylüyor;Hayır biz buradan çıkacağız ve anneyi göreceğiz anne diye biri var bizim ihtiyaçlarımızı karşılayan şu anda onu görmüyor olmamız onun yokluğu anlamına gelmez. Hem gideceğimiz yer buradan çok daha geniş bir yer.

Şimdi sizce bu bebeklerin hangisi doğru söylüyor hangisi daha akılcı?
işte bizim dünya hayatındaki örneğimiz de buna benziyor bir kısmımız kâinatı döndüren Rabbimizi bizim ihtiyaçlarımızı karşılayanı inkar ederken ve bu dünyanın zaten yeterince geniş olduğunu iddia ederken bir kısmımız çok daha geniş bir hayata açılacağımızı ve ve bu hayatta bizim tüm ihtiyaçlarımızı sağlayan yaratıcımızı göreceğimizi söylüyor.

Hem bir düşünsenize girin bir lokantaya yiyip içip ben hesaba inanmıyorum deyip çıkın bakalım görün ne diyorlar ?

Tüm bunları bir tarafa koyalım ve Bakara suresinin tefsirinde de değindiğim gibi Muhammed İkbal'in şu örneğini hatırlayalım;
İnsan aslında 6 defa ölür ve dirilir. Ruhlar aleminde ölür, babasının sulbünde dirilir. Babasının sulbünde ölür, annesinin rahminde dirilir. Annesinin rahminde ölür, dünyaya dirilir, dünyada ölür berzahta dirilir.
Ölümden sonra dirilişi ve hesabı inkâr edenler aslında sadece bu sonuncu inkar edebiliyor sonuncudan önceki 5 defa ölüp dirilme olayına hiç kimse ses çıkaramıyor. Şimdi akıl kârı mıdır 5 defa ölüp dirilmek konusunda hiçbir itirazımız olmadan kabullenirken sırf gözümüzle görmedik diye 6.'yı inkar etmek insafsızlık ve strateji gözetmemektir.

Konuya yine bir başka örnekle devam edelim;
Bir gün bir hıristiyan, Hz Ali radıyallahu anh'a: "Ya Ali ahiret var diye birçok güzellikten kendini mahrum ediyorsun. Namaz kılıyorsun oruç tutuyorsun ya yoksa
Hz Ali'nin cevabı; ben bu yaptıklarımdan hiçbir zarar görmüyorum ahiret yoksa dahi ben güzel temiz bir hayat yaşamış olurum. Peki ya varsa sen ne yapacaksın?

Son bir hatırlatma olarak acaba kıyamet ve ahiret endişesi olmasaydı içimizdeki haksızlığa meyil, bencillik paylaşamama gibi özelliklerimizi ne ile törpülerdik? Bir hesap verme endişesi olmayan insanı dizginleyen ne olabilir canının istediğini yapma arzusundan ???

Yukarıdaki örnekler yoksa  ya da varsa düşüncesine mahal bırakmayacak kadar açıktır. Biz küçücük bir makineyi bile sebepsiz yapmazken bu muhteşem kainat ve her birimiz birer sanat harikası olarak insanoğlu sebepsiz yaratılmamıştır asla. Gelirken bize sorulmadığı gibi giderken de sorulmayacak bizim üzerimize düşen güzel kul olup Rabbimizin rızasını ve cenneti hak etmek.
Çok değerli bir onkoloğumuzun şu sözünü unutmayalım; "inanmamak ahirete gitmeye değil cennete girmeye manidir."

Rabbim rızasına erenlerden eylesin cümlemizi
Bir sonraki soru-cevap faslında buluşmak duasıyla.

Haktan Bilen